Yıl: 1989, Cilt: 5, Sayı: 1
Tüm Sayı(PDF)
Araştırma makalesi
Köpek Portal Ven Üzerine Prazosin, Yohimbin Ve Hidralazin'in Gevşetici Etkileri.
Laika Karabulut, Ekrem Çiçek, Ahmet Kaya, Ergin Şingirik
Araştırma makalesi
Özeti
Köpek Portal Ven Üzerine Prazosin, Yohimbin Ve Hidralazin'in Gevşetici Etkileri.
The Relaxant Effect Of PrazosIn, YohImbIne And HydralazIne In Isolated CanIne Portal VeIn
Köpek vena portasında yapılan bu in vitro çalışmada kasıcı ajan olarak fenilefrin, klonidin ve potasyum klortir (KCL) kullanılmış, belirtilen ilâçlara bağlı kasılmaları inhibe etmek amacıyla da prazosin, yohimbin ve hidralizin denenmiştir. Kümülatif konsantrasyonlarda uygulanan fenilefrin ve klonidin doza bağımlı kasılma oluşturmuş ve bu cevaplar prazosin (10-6M) ve yohimbin (10-8M, 10-6M) tarafından nonkompetitif olarak inhibe edilmiştir. KC1(80 mM) topik ve fazik bir kasılmaya neden olmuş, bu cevab ktimtllatif konsantrasyonda verilen hidralazin ile azaltılmıştır. Bulgular, vena porta vazokonstrUksiyonunu ortadan kaldırmak amacıyla alfa1 ve alfa2 - adrenerjik reseptör antagonistleri ve direkt etkili vazodilatör ilaçların kullanılabileceğini ortaya koymaktadır.
Phenylephrine, clonidine and potassium chloride (KCL) were used as contractive agents in this in vitro study conducted in the canine vena portal, and prazosin, yohimbine and hydralizine were tested to inhibit the contractions due to the specified drugs. Phenylephrine and clonidine administered in cumulative concentrations produced dose-dependent contractions and these responses were inhibited noncompetitively by prazosin (10-6M) and yohimbine (10-8M, 10-6M). KC1 (80 mM) caused a topical and phasic contraction, this response was reduced by hydralazine given at ktimllative concentration. The findings suggest that alpha1 and alpha2 - adrenergic receptor antagonists and direct acting vasodilator drugs can be used to eliminate vena porta vasoconstriction.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sıçan İzole Gastro-Özofagal Sfinkteri Üzerine Verepamil, Nifedipin Ve Nitrendipin'in Gevşetici Etkileri
Ekrem Çiçek, Ahmet Kaya, Laika Karabulut, Ergin Şingirik, Necdet Doğan
Araştırma makalesi
Özeti
Sıçan İzole Gastro-Özofagal Sfinkteri Üzerine Verepamil, Nifedipin Ve Nitrendipin'in Gevşetici Etkileri
The Relaxant Effects Of VerapamIl, NIfedIpIne And NItrendIpIne In Isolated Rat Gastro-Oesophageal SphIncter
Rat gastro-özofagal sfinkterinde yapılan bu in vitro çalışmada, karbakol'e bağlı kasılmalar üzerine Ca2+ kanal blokörlerinden verapamil, nifedipin ve nitrendipin'in gevşetici etkileri incelenmiştir. Söz konusu antagonistler ile elde edilen % gevşemeler karşılaştırıldığında, verapamil ve nitrendipin'in aynı oranda gevşeme yaptığı, buna karşın nitrendipin ile elde edilen gevşemenin diğer iki ilaca göre düşük olduğu görülmüştür.
In this in vitro study performed in the rat gastro-esophageal sphincter, the relaxing effects of verapamil, nifedipine and nitrendipine, which are Ca2 + channel blockers, on contractions due to carbachol were investigated. When the% relaxations obtained with the said antagonists were compared, it was seen that verapamil and nitrendipine relaxed at the same rate, whereas the relaxation achieved with nitrendipine was lower than the other two drugs.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Metizerjid'in İzole Dana Koroner Arterinde Kasıcı Etkisi
Ergin Şingirik, Ekrem Çiçek, Mehmet Kılıç, Necdet Doğan, Ayşe Saide Şahin
Araştırma makalesi
Özeti
Metizerjid'in İzole Dana Koroner Arterinde Kasıcı Etkisi
ContractIve Effect Of MetIzerjId On Isolated Veal Coronary Artery
Birçok dokuda yapılan çalışmalarda metizerjid'in 5-HT kasılmalarını inhibe ettiği ve ayrıca parsiyel agonist olduğu bilinmektedir. Sunulan bu çalışmada 5-HT(Serotonin)'nin oluş-turduğu kasılmalar 10-11 ve 10-10 M. mianserin ve benzer şekilde 10-8 ve 10-6 M. metizerjit tarafından doza bağımlı ve non-kompetitif olarak inhibe edildi. Ayrıca kümülatif konsantrasyonda uygulanan metizerjid'in oluşturduğu maksimum kasılma cevabı da yine mianserin tarafından anlamlı olarak azaltıldı. Yapılan çalışmalarda metizerjid'in intrinsik aktivitesi 0.3 0.04 idi. Sonuç olarak izole dana koroner arterinde de, metizerjid'in parsiyel agonist olduğu, etkisini muhtemelen 5-HT reseptörleri üzerinden yaptığı ve mianserin' in bu dokuda çok küçük dozlarda bile etkili olduğu ortaya konmuştur.
It is known that metizerjid inhibits 5-HT contractions and is also a partial agonist in studies conducted on many tissues. In the present study, the contractions caused by 5-HT (Serotonin) were inhibited by 10-11 and 10-10 M. mianserin and similarly by 10-8 and 10-6 M. metizerjitis in a dose-dependent and non-competitive manner. In addition, the maximum contraction response generated by metizerjid applied in cumulative concentration was also significantly reduced by mianserin. In the studies performed, the intrinsic activity of metizerjid was 0.3 0.04. As a result, in isolated calf coronary artery, it has been shown that metizerjid is a partial agonist, its effect is probably through 5-HT receptors and mianserin is effective in this tissue even in very small doses.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kan Serumu Total İyon Konsantrasyonu Tayininde Radyofrekans Yöntemi
İlhami Demirel, Mustafa Çetin
Araştırma makalesi
Özeti
Kan Serumu Total İyon Konsantrasyonu Tayininde Radyofrekans Yöntemi
Use Of RadIofrequency ElectromagnetIc FIeld To DetermIne Total Ion ConcentratIon Of Blood Serum
Kan serumundaki elektrolitlerle pek çok araştırma yapılmış olmasına rağmen, toplam iyon konsantrasyonu ile çalışmaya literatürde rastlayamadık. Radyofrekans elektromagnetik alan kullanılarak kan serumunda toplam iyon konsantrasyonu tayini yapılabileceğini göstermek amacı ile, yaşları 17 ile 40 arasında değişen, sağlıklı 40 kişiden aldığımız 5 cc'lik kan örneklerinden elde ettiğimiz serumlardan toplam iyon konsantrasyonlarının ortalamasını 290 m mol/L olarak bulduk. Söz konusu 40 kişinin 35 inden aynı anda aldığımız idrarlarından toplam iyon konsantrasyonlarının ortalamasını 730 m mol/L,idrar toplam iyon konsantrasyonu /kan serumu toplam iyon konsantrasyonu oranlarının ortalamasını ise 2,537 olarak tespit ettik.
Although many studies have been conducted on electrolytes in blood serum, we could not find a study with total ion concentration in the literature. In order to show that the total ion concentration in blood serum can be determined using radiofrequency electromagnetic field, we found the average of the total ion concentrations as 290 m mol / L from the 5 cc blood samples we obtained from 40 healthy people aged between 17 and 40 years. We determined the average of the total ion concentrations of 730 m mol / L and the average of the urine total ion concentration / blood serum total ion concentration ratio to be 2,537 from the urine of 35 of these 40 people simultaneously.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tavşanlarda Homolog Kan Embolisi Kullanılarak Oluşturulan Bir Serebral İskemi Modeli
Osman Acar, Sabiha Serpil Kalkan, Erdal Kalkan, Hamiyet Pekel, Ahmet Candan Durak
Araştırma makalesi
Özeti
Tavşanlarda Homolog Kan Embolisi Kullanılarak Oluşturulan Bir Serebral İskemi Modeli
A Model Of Cerebral IschemIa UsIng A Homologous Blood EmbolIsm In RabbIts
Bu çalışmada, tavşanlarda embolizan madde olarak homolog kan pıhtısının kullanıldığı modifiye bir embolik serebral iskemi modeli sunulmuştur. 16 adet tavşanın kullanıldığı çalışmada sağ karotis kournirdsarteri içine homolog kan pıhtısı enjekte edilmiştir. Tavşanların tümünde embolizasyon öncesi ve sonrası dönemlerde aralıklı olarak göz dibi muayene edilmiş, dördünde de embolinin ilerlemesini izlemek amacı ile karotis angiografi yapılmıştır. Embolizasyondan 24 saat sonra intrakardiak formaldehit verilerek öldürülen tavşanların beyinleri çıkartılmış ve alınan seri kesitlerde infarkt sahalarının lokalizasyonları ile volümleri saptanmıştır.
In this study, a modified embolic cerebral ischemia model using homologous blood clot as embolizing agent in rabbits is presented. In the study in which 16 rabbits were used, homologous blood clot was injected into the right carotid cournirdsarteri. In all rabbits, the fundus of the eye was examined intermittently before and after embolization, and carotid angiography was performed in four of them to monitor the progression of the embolism. The brains of rabbits killed by giving intracardiac formaldehyde 24 hours after embolization were removed and the localizations and volumes of the infarct sites were determined in serial sections.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Akrosentrik Kromozomlardaki Satellit Asosiayonunun Tesadüfi Olup Olmadığının Araştırılması
Aynur Acar, Sennur Demirel, Hasan Acar
Araştırma makalesi
Özeti
Akrosentrik Kromozomlardaki Satellit Asosiayonunun Tesadüfi Olup Olmadığının Araştırılması
A Study On The SatellIte AssocIatIon In AcrocentrIc Chromosomes: Is It A RandomIzed Phenomena ?
10 sağlıklı yeni doğan bebeğin kordon kanından elde edilerek çeşitli konsantrasyonlardaki Bromodeoxyuridine (BrdU) mevcudiyetinde üretilen hücrelerde akrosentrik kromozom asosiasyonları incelendi ve değerler BrdU ilave edilmeyen hücrelerdeki değerlerle karşılaştırıldı. Sonuçta, BrdU ilave edilen ve edilmeyen hücrelerdeki Satellit Asosiasyon oranları arasında önemli farklılıklar mevcut olmadığı görüldü. BrdU mevcudiyetinde üretilen hücrelerde gözlenen asosiasyonlar kromozom grupları ve asosiasyon tiplerine göre sınıflandırıldığında ne BrdU konsantrasyonunun ne de asosiasyon tipinin satellit asosiasyonlarının frekansına etki etmediği görüldü. BrdU mevcudiyetinde üretilen hücrelerde, asosiasyon halindeki akrosentrik kromozomlarda kromatidlerin tesadüfi olmayan bir şekilde davrandığına dair herhangi bir delil elde edilemedi.
Acrocentric chromosome associations obtained from the cord blood of 10 healthy newborns in the presence of Bromodeoxyuridine (BrdU) at various times were examined and the values were compared with the values in cells without BrdU. As a result, significant differences were seen between Satellite Association with and without BrdU added. When classified according to the association types observed in some cells in the presence of BrdU, it was observed that neither BrdU nor the association type had an effect on the frequency of satellite association. In the presence of BrdU, no evidence could be obtained that the chromatids behave in an unintentional way in the parent cells and in the acrocentric chromosomes in association.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Diyarbakır İli İlkokul Çocuklarında Geçirilmiş Romatizmal Ateş Ve Kalp Sekeli Sıklığı
Sevim Karaarslan, Kadir Ükisten
Araştırma makalesi
Özeti
Diyarbakır İli İlkokul Çocuklarında Geçirilmiş Romatizmal Ateş Ve Kalp Sekeli Sıklığı
Prevalence Of PrevIous RheumatIc Fever And Heart Sequela Among PrImary School ChIldren In DIyarbakır ProvInce
1984-1985 eğitim ve öğretim yılında, Diyarbakır il merkezindeki ilkokul çocuklarından rastgele sistematik örnekleme yolu ile % 10 oranında seçtiğimiz 4065 öğrenci arasında anket kullanılarak geçirilmiş romatizmal ateş oranı % 9,1 bulunmuş-tur. Bulunan bu oran ülkemizin diğer bölgelerinde yapılan çalışmalarda bulunan oranlardan daha yüksektir. Bu çocukların anamnezleri geriye dönük olarak derinleştirildiğinde, tanı anında çocukların önemli bir kısmında sadece ekstremite ağrı-sının bulunması ve herhangi bir tetkik yapılmamış olması bu ağrıların bir kısmının romatizmal ateş dışında başka nedenlere bağlı olarak meydana gelmiş olabileceği ihtimalini düşündürmüştür. Tanının geriye dönük olması nedeniyle major bulguların oranı literatürde bildirilenden daha düşük bulun-muştur. Gerek romatizmal ateş anamnezi veren vakalar, gerekse valvül lezyonu bulunan vakaların cinsiyete göre dağılımı literatüre uygun olarak anlamlı bir farklılık göstermemiştir. Valvül hasara bulunan çocukların yaşa göre dağılımı literatüre uygun olarak giderek artış göstermiştir. Çalışmamızda valvül lezyonu % 1,2 oranında bulunmuştur. Bu değerler İran' dan bildirilen değerlerden daha düşük fakat, diğer gelişmekte olan ülkelerden ve ülkemizde bildirilen değerlerden daha yüksektir. Valvül lezyonlarının incelenmesinde literatürdeki verilere uygun olarak en çok mitral valvül tutuluşunun olduğu bunu aort valvül tutuluşunun izlediği görülmüştür. Yine literatüre uygun olarak en çok rastlanan valvül lezyonu tipi mitral yetersizlik olmuştur. Literatürde bildirilen farklı olarak gerek mitral ve gerekse aort tutuluşu cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermemiştir. Valvül tutuluşu gösteren vakaların geriye dönük olarak anamnezlerinin incelenmesinde %37,2 vakada romatizmal ateşi düşürülerek bir şikayete rastlanmamıştır. Bu durum şikayetlerin hafif olup unutulmuş olmasına veya karditin diğer major bulgular olmadan ortaya çıkabilmesine bağlanmıştır.
In the 1984-1985 academic year, among 4065 students who were randomly selected from primary school children in Diyarbakır city center with a systematic sampling rate of 10%, the rate of rheumatic fever by using a questionnaire was found to be 9.1%. This rate is higher than the rates found in studies conducted in other regions of our country. When the anamnesis of these children were deepened retrospectively, the fact that at the time of diagnosis, most of the children had only extremity pain and no examination was performed, it was thought that some of these pains may have occurred due to reasons other than rheumatic fever. Because of the retrospective diagnosis, the rate of major findings was lower than that reported in the literature. The distribution of patients with rheumatic fever history and valvular lesions by gender did not show a significant difference in accordance with the literature. The distribution of children with valve damage by age has increased gradually in accordance with the literature. Valvule lesion was found in 1.2% in our study. These values are lower than the values reported from Iran, but higher than the values reported in other developing countries and in our country. In the examination of valvule lesions, it was observed that, in accordance with the data in the literature, the most frequent mitral valve involvement was followed by aortic valve involvement. Again, in accordance with the literature, the most common type of valve lesion was mitral insufficiency. Unlike the difference reported in the literature, both mitral and aortic involvement did not differ significantly according to gender. In the retrospective examination of the anamnesis of the cases with valve involvement, no complaints were found by reducing rheumatic fever in 37.2% of the cases. This situation was attributed to the symptoms being mild and forgotten or the occurrence of carditis without other major findings.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tinnitus Prevalansı Üzerine Bir Araştırma
Ziya Cenik, Yavuz Uyar, Orhan Gül
Araştırma makalesi
Özeti
Tinnitus Prevalansı Üzerine Bir Araştırma
A Work About TInnItus Prevalance
Bu çalışmada, yöremizdeki tinnitus prevalansının saptanması ve tinnitusun kişilerin sosyal yaşamları üzerine ne gibi etkileri olduğunun araştırılması amaçlandı. Yetişkin nüfusun tinnitus prevalansı % 20.13 olarak bulundu. Bu sonuç literatür verileri ile karşılaştırılmıştır.
In this work we searched tinnitus prevalance and personality charecteristics of tinnitus sufferers. Tinnitus prevalance was found 20.13 % in the adult population. This result is not different in the tinnitus literature.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
İdiopatik Tinnitusta Tens Uygulaması
Ziya Cenik
Araştırma makalesi
Özeti
İdiopatik Tinnitusta Tens Uygulaması
The ApplIcatIon Of Tens For IdIopathIc TInnItus
Çok değişik nedenlerden ortaya çıkabilen ve gerek teşhis ve gerekse tedavi yönünden Kulak Burun Boğaz hastalıkları içinde henüz tam çözümlenmemiş bir problem olan tinnitusta diğer bilinen tedavi metodlarından farklı olan yeni bir tedavi metodundan bahsedilmiştir. Özellikle idiopatik tinnituslarda alınan sonuçların değerlendirilmesi yapılmıştır.
Tinnitus has many causes and is still a diagnostical and therapeutical problem in the field of Oto-Laryngology.In this article a new diagnostical and therapeutical method was presented in tinnitus that was different from the other known diagnostical and therapeutical ones. The results, especially, obtained from idiopathic tinnitus were discussed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sünnetli Distal Hipospadias Olgularında Uyguladığımız Cerrahi Yöntemler Ve Sonuçların Değerlendirilmesi
İbrahim Çivi
Araştırma makalesi
Özeti
Sünnetli Distal Hipospadias Olgularında Uyguladığımız Cerrahi Yöntemler Ve Sonuçların Değerlendirilmesi
The SurgIcal Methods Of The CIrcumcIsed DIstal HIpospadIas That We Have Used And DIscussIon About TheIr Results
Hipospadias, üretra meatusunun glans koronası ile perineum arasında bir yerde penisin ventral yüzünde açılması durumudur. Bu konjenital anomalinin % 70'i penis ventral yüzünün Üçte bir distal bölümünde yer alır. Distal hipospadiasın cerrahi tedavisi için son zamanlar-da tarif edilen Beck-Hacker yönteminin modifikasyonu olan Baran ve eskiden beri kullanılan Beyan yöntemi vardır. Bu iki yöntemle yapmış olduğumuz 33 sünnetli distal hipospadias olgularının dökümü ve almış olduğumuz sonuçlar takdim edilmiştir.
Hipospadias is a condition which the opening of the urethra is on the ventral surface penis from corona of glans to the perineum. The opening of the meatus in this congenital anomaly was 70 percent on the distal part of the penis ventral surface. To relief this anomaly surgically there are two methods, first is Beck-Hacker is recently modified by Baran and the other was Bevan's which used older.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Konya'da Kan Transfüzyonları Konusunda Halkın Bilgi, Tutum Ve Davranışları
Selma Çivi, Zafer Budak
Araştırma makalesi
Özeti
Konya'da Kan Transfüzyonları Konusunda Halkın Bilgi, Tutum Ve Davranışları
The Effects Of Knowledge, BehavIour And ExperIence Of Person On Blood TransfusIon In Konya.
Kan verme olayında tek ve esas kaynak insandır. Kan veren kişilerle ilgili faktörlerin iyi değerlendirilmesi, kanın devamlı ve taze biçimde elde edilmesi için zorunludur. Konya'da yapılan bu çalışmada bir kişinin diğer bir kişiye kan verme isteği gençlerde ve erkeklerde önemli ölçüde fazla bulundu. Ayrıca kişilerin eğitim düzeyleri istemli kan vermeyi etkilemekte idi. Deneyimli kişilerde bu sosyal olaya katılım davranışı daha fazla idi (p <0.01).
The only and main source in blood donation is human. It is imperative to evaluate the factors related to blood donors well to obtain the blood continuously and freshly. In this study conducted in Konya, the desire of one person to donate blood to another person was found to be significantly higher in youth and men. In addition, the education levels of the individuals affected voluntary blood donation. The behavior of participating in this social event was higher in experienced people (p <0.01).
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Diyabetik Ayak
Ahmet Kaya, Laika Karabulut, Mustafa Erken
Araştırma makalesi
Özeti
Diyabetik Ayak
The DIabetIc Foot
Diabetik bir kişide nöropati, infeksiyon ve damarsal bozukluklar nedeniyle ayakta sıklıkla malformasyonlar oluşmaktadır. 70 diabetik hastanın (10 tip 1,60 tip II) 16'sında radyografik olarak kemiklerinde destrüksiyon saptandı. Bu 16 hastanın 7'inde ayak derisinde eritem, ülserasyon ve ayakta gangrene lezyonlar tespit edildi. Cilt lezyonu ve gangren bulunmayan 55 diabetik hastanın ise 9'unda ayak kemiklerinde radyolojik olarak destrüksiyon gösterildi. Diabet süresi ve hastanın yaşı ile ayak lezyonları ara-sında bir ilişki kurulamadı. Kalp yetmezliği cilt lezyonlarını hızlandıran en önemli etkendir. Ayrıca ayak hijyeninin iyi olmaması olayı proveke etmektedir. Bu nedenle diabetik ayakta oluşacak komplikasyonları önleyebilmek için ayak bakımı ve proveke edici etkenlerden hastaya uzak tutmak gerekmektedir.
In a diabetic person, foot malformations frequently occur due to neuropathy, infection and vascular disorders. Radiographic destruction of bones was detected in 16 of 70 diabetic patients (10 type 1.60 type II). In 7 of these 16 patients, erythema, ulceration and gangrenous lesions were detected on the skin of the feet. Radiological destruction of the foot bones was demonstrated in 9 of 55 diabetic patients without skin lesions and gangrene. No relationship could be established between the duration of diabetes and the patient's age and foot lesions. Heart failure is the most important factor that accelerates skin lesions. Also, poor foot hygiene provokes the event. Therefore, in order to prevent complications that may occur in the diabetic foot, it is necessary to keep the patient away from foot care and provoking factors.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kronik Böbrek Yetersizliğinde Serum Gastrin Seviyeleri
Laika Karabulut, Mehdi Yeksan, Ahmet Kaya, A. Nuri Sezer, Şamil Ecirli, Hasan Hüseyin Telli, Hüseyin Kazancı, Mehmet Polat
Araştırma makalesi
Özeti
Kronik Böbrek Yetersizliğinde Serum Gastrin Seviyeleri
Serum GastrIn Levels In ChronIc Renal FaIlure
Kronik böbrek yetersizlikleri hastalarda, serum gastrin seviyelerinde artış kaydedilmektedir. Çalışmamızda 10 konservatif tedavi,14 hemodiyaliz tedavi altındaki 24 kronik böbrek yetersizlikli hastanın serum gastrin düzeyleri belirlendi. Her iki grup hastanın serum gastrin düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı yükseklik göstermekteydi (p < 0.05).Total gastrin seviyeleri ile serum kreatinin seviyeleri arasında korrelasyon bulunamadı. Ayrıca hemodiyaliz sonrasında serum gastrin düzeylerinin hemodiyaliz öncesine göre anlamlı bir düşüş göstermediğini tespit ettik.
An increase in serum gastrin levels is noted in patients with chronic renal failure. In our study, serum gastrin levels of 24 patients with chronic renal failure who were under 10 conservative treatment and 14 hemodialysis treatment were determined. Serum gastrin levels of both groups were significantly higher than the control group (p <0.05). There was no correlation between total gastrin levels and serum creatinine levels. In addition, we found that serum gastrin levels after hemodialysis did not show a significant decrease compared to pre-hemodialysis.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Akut Miyokard İnfarktüsünde Aritmi Oluşumunda Magnezyum Eksikliğinin Rolü.
Ahmet Kaya, Laika Karabulut, Mehdi Yeksan, Şamil Ecirli, Hasan Hüseyin Telli, Mehmet Polat, Hüseyin Kazancı, Süleyman Türk
Araştırma makalesi
Özeti
Akut Miyokard İnfarktüsünde Aritmi Oluşumunda Magnezyum Eksikliğinin Rolü.
MagnesIum DefIcIency Role In ArrhytmIas ComplIcatIng Acute MyocardIal InfarctIon
Magnezyum (Mg2+) eksikliği digital ve diüretik alan iskemik kardiyomiyopatili hastalarda, diabetiklerde, diüretik ile tedavi edilen hipertansif hastalarda akut miyokard in-farktüsü geliştiğinde muhtemelen ortaya çıkabilir. Mg2+ eksikliğine potasyum (K) yetersizliği eşlik edebilir. Akut miyokard infarktüslü (AMİ) 37 hastada serum K+ ve Mg2+ analizleri yapılarak hipomagnezemi saptanan 7 hastanın 3'ünde ventrikül kaynaklı ritm bozukluğu tesbit edildi (%42.8). Serum Mg2+ düzeyleri normal sınırlarda olan 30 kişi-lik grupda ise, ventrikül kaynaklı ritm bozukluğu 4 (%13.3) hastada saptandı.
Magnesium (Mg2 +) deficiency is likely to occur when acute myocardial infarction develops in patients with ischemic cardiomyopathy, diabetics, hypertensive patients treated with diuretics and diuretics. Potassium (K) deficiency may accompany Mg2 + deficiency. In 37 patients with acute myocardial infarction (AMI), serum K + and Mg2 + analyzes were performed and in 3 of 7 patients with hypomagnesemia, ventricular rhythm disturbances were detected (42.8%). In the group of 30 people with serum Mg2 + levels within normal limits, ventricular arrhythmia was detected in 4 (13.3%) patients.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sağlıklı Çocuklarda İnsülün Reseptör Düzeyleri
İbrahim Erkul, Dursun Odabaş
Araştırma makalesi
Özeti
Sağlıklı Çocuklarda İnsülün Reseptör Düzeyleri
InsulIn Receptor Levels In Healthy ChIldren.
Yaşları 9 ile 17 yıl arasında değişen sağlıklı 13 çocukta dolaşan lenfositlerde insülin reseptör düzeyleri araştırıldı ve % 9,10 ile % 11,81 arasında bulundu. Bulunan değerler erişkinlerdeki insülin reseptör düzeylerine göre yüksekti.
Insulin receptor binding and levels on circulating lymphocytes in 13 healthy children. Their ages were changing between 9-17 years. The insülin binding rate(insulin receptor level) was found between 9,10 percent and 11,81 percent. The finding results were higher than in adults.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Çeşitli Hastalık Materyallerinde Ureyen Klebsiella Grubu Bakterilerin Tiplendirilmesi
Emine İnci Tuncer, Ayşe Erboyacı, Bülent Baysal, Hatice Özenci
Araştırma makalesi
Özeti
Çeşitli Hastalık Materyallerinde Ureyen Klebsiella Grubu Bakterilerin Tiplendirilmesi
IdentIfIcatIon Of KlebsIella StraIns Isolated From Several ClInIcal MaterIals
İdrar, dışkı, üst solunum yolu (boğaz,burun), cilt lezyo-nu, kulak akıntısı, safra ve kan örneklerinden üretilen gram negatif bakterilerden klebsiella özelliğine uyan 62 suş izole edilmiştir. Bunlara uygulanan biyokimyasal testlerin sonucun-da 49'u (%79,3) Kl. pneumoniae,9'u (%14,53) Kl. ozaenae, 2'si (% 3.22) Kl. rhinoscleromatis olarak değerlendirilmiştir. 2' sinin Klebsiella grubuna dahil olmasına karşılık türü tayin edilememiştir. 40 Klebsiella suşunun serolojik tip tayininde ise en çok tip 2(% 52,5) bulunmuştur.
62 isolated KleLsiella strains were cultivated from urine, stool, upper respiratory tract specimens (throat, phlegm), bile, skin lesions and blood specimens. In result of bioche-mical tests, 49(79,3%) of 62 strains were Kl. pneumoniae, 9(14,53%) Kl. ozaenae, 2(3,22%) KI. rhinoscleromatis. Two Klebsiella strains were not determined. In serological determination of 40 Klebsiella species type 2 have been found more than others.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Büyük Çocuklarda Doğuştan Kalça Çıkığının Cerrahi Tedavisi
Abdurrahman Kutlu, Recep Memik, Erhan Yıldırım, Necmettin Reis
Araştırma makalesi
Özeti
Büyük Çocuklarda Doğuştan Kalça Çıkığının Cerrahi Tedavisi
SurgIcal CorreotIon Of CongenItally DIslocated HIps In The Older ChIldren
Doğuştan kalça çıkığı olan, 5-11 yaşları arasında 18 ço-cuğun 21 kalçasına cerrahi tedavi yapıldı. Açık redüksiyon, Salter veya üçlü osteotomy ve femoral osteotomiler uygulandı. 15'i kız, üçü erkek olan hastalar en az bir yıl takip edildi. Radyolojik olarak Severin klasifikasyonuna göre değerlendirildi ve 19 kalça (%90) çok iyi ve iyi, iki kalça (%10) kötü olarak bulundu. iki kalçada tekrar çıkık meydana geldi ve bunlardan birinde femur başı avasküler nekrozu gelişti.
Surgical treatment was performed in 21 hips of 18 children aged 5-11 years with congenital hip dislocation. Open reduction, Salter or triple osteotomy and femoral osteotomies were performed. The patients, 15 girls and three boys, were followed for at least one year. It was evaluated radiologically according to the Severin classification and 19 hips (90%) were found to be very good and good, and two hips (10%) bad. Re-dislocations occurred in two hips and one of them developed avascular necrosis of the femoral head.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
İntertrokanterik Kırıkların Cerrahi Tedavisi
Abdurrahman Kutlu, Recep Memik, Erhan Yıldırım, Necmettin Reis, Mahmut Mutlu
Araştırma makalesi
Özeti
İntertrokanterik Kırıkların Cerrahi Tedavisi
OperatIve Treatment Of IntertrochanterIc Fractures Of The Femur
İntertrokanterik femur kırığı olan, anotomik beş ayrı internal fiksasyon aracı hasta gözden geçirildi. Hastalarımızın idi. En % 12 si edildi. ile tedavi ortalama redüksiyon edilen 48 yaşı 61,2 az 3 ay, ortalama 18 ay takip edildiler. Kırıkların stabil tip, % 82 si stabil olmayan tip olarak tespit Değerlendirmemizde, stabil olmayan kırıklarda daha fazla komplikasyon olduğu ve hastaların % 92 sinin kırık öncesi durumlarını kazandığı görüldü.
Five anatomical internal fixation devices with intertrochanteric femur fractures were reviewed. It was our patients. The most was 12%. They were followed up for a mean age of 48 years 61.2 less than 3 months, average 18 months. In our evaluation, it was seen that there were more complications in unstable fractures and 92% of the patients gained their prefracture conditions.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Diyabette Subklinik Vestibüler Disfonksiyon
Nurhan İlhan, Ahmet Kaya, Laika Karabulut, Orhan Demir
Araştırma makalesi
Özeti
Diyabette Subklinik Vestibüler Disfonksiyon
SubclInIcal VestIbular DIsfunctIon In DIabetes MellItus
Hiç bir vestibülr yakınma ve bulgusu olmayan 28 diyabetik olguda klasik bitermal kalorik test uygulandı. Ortaya çıkan nistagmusun yavaş faz maksimum hızları ölçülerek bulunan değerler istatistik olarak değerlendirildi. Kontrol grubundan elde edilen değerlerle karşılaştırıldığında diyabetik olgularda vestibuler hipofonksiyon dikkati çekti. Kronik zeminde geliştiği düşünülen bu vestibüler subklinik disfonksiyonun vestibülerkompanzasyona imkan tanıdığı, bu yüzden bu hastaların vertigodan yakınmadığı düşünüldü.
Conventional bitermal caloric test was done in the 28 patients who hac not any complaints about vertigo and any other vestibular findings. Slow phase maximum velocities of caloric induced nistagmus were measured and statistically evaluated. Vestibular hipofunction was notable in the diabetics. This result suggested that vestibular subclinical disfunction was cronically developed in the diabetics and this condition allowed to compansate it. So these patients might be free from the complaint of vertigo.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Amatör Boksörlerde Nörolojik, Elektroansefalografik Ve Vestibüler Araştırma
Orhan Demir, Nurhan İlhan, Süleyman İlhan, Bülent Oğuz Genç
Araştırma makalesi
Özeti
Amatör Boksörlerde Nörolojik, Elektroansefalografik Ve Vestibüler Araştırma
NeurologIcal, ElectroencephalographIcal And VestIbular InvestIgatIon In Amateur Boxers
47 amatör boksörde nörolojik, elektroansefalografik ve minimal denge testlerini içeren test bataryası ile vestibüler inceleme yapıldı. Klinik düzeyde nörolojik bir bulgu elde edilemeyen olguların % 38.29'unda elektroansefalografide(EEG) disritmi görüldü. Bu bulgu literatür bilgisi ile uyumlu idi. Vestibüler testlerde sağ labirentte belirgin olmak üzere vestibüler duyarlılıkta azalma bulguları elde edildi. Bu bul-gular kronik travmatik ansefalopati sendromu (yumruk sarhoşluğu) biyomekaniği ile ilgili literatür bilgileriyle tartı-şıldı. Vestibüler testlerin bu sendromun henüz subklinik düzeyde saptanması yönüyle ve erken uyarı için önemli olabileceği kanısına varıldı.
Vestibular examination was performed on 47 amateur boxers with a test battery including neurological, electroencephalographic and minimal balance tests. Dysrhythmia was observed on electroencephalography (EEG) in 38.29% of the patients in whom no neurological finding could be obtained at clinical level. This finding was consistent with the literature information. Vestibular tests showed signs of decreased vestibular sensitivity, which was evident in the right labyrinth. These findings were discussed with the literature on biomechanics of chronic traumatic encephalopathy syndrome (fist drunkenness). It was concluded that vestibular tests may be important for the detection of this syndrome at a subclinical level and for early warning.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Difenilhidantoinin Periferik Sinirlere Etkisinin Klinik Ve Elektromiyografik Araştırılması
Nurhan İlhan, Ayfer Ülkü
Araştırma makalesi
Özeti
Difenilhidantoinin Periferik Sinirlere Etkisinin Klinik Ve Elektromiyografik Araştırılması
Effects Of DIphenylhydantoIne On PerIpheral Nerves-ClInIcal And ElectrophysIologIcal Study
31 epileptik vakada,difenelhidantoin (DPH) in periferik nöropati oluşturma oranı, elektrofizyolojik ve klinik verilerle ortaya konmaya çalışıldı. 2 yıl gibi kısa bir süre ilaç kullanılmasının bile genellikle en azından subklinik düzeyde polinöropati oluşturabildiği görüldü. Polinöropatinin patogenezi, literatür bilgileri ile birlikte tartışıldı.
By using clinical and electrophysiological data, this study was carried out to detect the rate of peripheral neuropathy caused by diphenylhydantoine in 31 epileptic patients.It was seen that subclinical polineuropathy at least, might occured in the patients who had been taking the drug for a short period, such as 2 years time. Pathogenesis of polineuropathy was discussed in the light of the relevant literature.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sitogenetik Laboratuvarımıza Başvuran 118 Olgunun Değerlendirilmesi
Aynur Acar, Sennur Demirel, Hasan Acar, Ferhan Paydak
Araştırma makalesi
Özeti
Sitogenetik Laboratuvarımıza Başvuran 118 Olgunun Değerlendirilmesi
CytogenetIcal AnalyIs : A Study Of 118 PatIents
1.1.1988 - 31.1.1989 tarihleri arasında Sitogenetik laboratuvarımıza başvuran 118 olgunun ön tanıları ve gönderildikleri klinikler ile sitogenetik bulguların sonuçları değerlendirilmiştir. incelenen 118 olgunun 21'inin Mongolizm, 1'inin Turner sendromu, 3'ünün seksüel gelişme bozuklukları, 2'sinin Fanconi Aplastik Anemisi'ne uygun karyotipik bulgular gösterdiği saptanmıştır. Kromozom düzensizlikleri ile seyreden hastalıkların tanısında sitogenetik laboratuvarının rolü ve bu hastalıkların görülme sıklıkları literatür ışığında tartışılmıştır.
Preliminary diagnoses of 118 patients who applied to our cytogenetics laboratory between 1.1.1988 - 31.1.1989 and the results of the cytogenetic findings were evaluated with the clinic they were sent to. Of the 118 cases examined, 21 of them had Mongolism, 1 of them had Turner syndrome, 3 of them had sexual development disorders, and 2 of them had karyotypic findings suitable for Fanconi Aplastic Anemia. The role of the cytogenetics laboratory in the diagnosis of diseases with chromosomal disorders and the prevalence of these diseases are discussed in the light of the literature.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yeni Doğanlarda Kardeş Kromatid Değişiminin Dağılımı
Sennur Demirel, Aynur Acar, Zeki Sayman, Ferhan Paydak
Araştırma makalesi
Özeti
Yeni Doğanlarda Kardeş Kromatid Değişiminin Dağılımı
IncIdence Of SIster ChromatId Exchange In Newborns.
Sağlıklı gebelik geçiren annelerin yenidoğan 20 bebeğinde gözlenen spontan Kardeş Kromatid Değişimi (KKD) oranının 7.11 olduğu, bu oranın 10 kız bebekten oluşan grupta 7.03,10 erkek bebekten oluşan grupta 7.20 olduğu saptandı. Kız ve erkek bebeklerde gözlenen ortalama KKD oranları arasında istatistiksel olarak önemli bir fark olmadığı görüldü (P> 0.05). Bulgular erişkin bireyler için bildirilen spontan KKD oranları ile karşılaştırılarak yaş ve sensin spontan KKD"leri üzerine olan etkileri tartışıldı
Twenty newborn bables from healthy mothers were examined for Sister Chromatid Exchane (SCE) rates. Among the twenty newborns ten were male and the remaining were females. Sister chromatid exchange rate was 7.03 for female infants where this rate was 7.20 for male infants.However these differ'ences were statistically insignificant (p > 0.05). These findings were compared and discussed with these ratios that were found previc,usly for different age and sex groups of older ages.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Fanconi Aplastik Anemili Ve Fanconi Aplastik Anemisi İle Birlikte Seyreden Aml Li İki Olgunun Değerlendirilmesi
Ümran Çalışkan, İbrahim Erkul, Aynur Acar, Sennur Demirel, Hasan Acar
Araştırma makalesi
Özeti
Fanconi Aplastik Anemili Ve Fanconi Aplastik Anemisi İle Birlikte Seyreden Aml Li İki Olgunun Değerlendirilmesi
A Case Study: One HavIng FanconI's AplastIc AnemIa, And The Other HavIng Aml Together WIth FanconI's AplastIc AnemIa
Fanconi aplastik anemisi olan bir olgu ve Fanconi aplastik anemisi ile birlikte Akut Myloblastik Lösemisi olan bir diğer olgunun klinik, hemotolojik ve sitogenetik bulguları incelendi. Olgularda gözlenen kromozom düzensizlikleri ile bu düzensizliklerin hastalığın gelişmesi ve malignite eğilimindeki muhtemel etkileri tartışıldı.
Clinical, hematologic and cytogenetic findings of two cases were invastigated. One of them was Fanconi's aplastic anemia and other one was Acute Myeloblastic Leukemia associated with Fanconi's aplastic anemia. Chromosomal abnor-malities of these cases and the possible effects of these abnormalities on the progress of the disease and malignancy were ciscussed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Gelişme Geriliği Ve Medulloblastoma İle Birlikte Bulunan Trichoepithelioma Olgusu
İbrahim Çivi, Osman Yılmaz, Alaattin Başöz
Araştırma makalesi
Özeti
Gelişme Geriliği Ve Medulloblastoma İle Birlikte Bulunan Trichoepithelioma Olgusu
A Case Of TrIchoepIthelIoma Together WIth Growth RetardatIon And Medullablastoma
Trichoepithelioma nadir rastlanan bir hastalıktır. Alopopecia ve myasthenia gravis ile birlikte olabilen trichoepithelioma olguları bildirilmiştir. Fakat gelişme geriliği ve medullobllastoma ile birlikte trichoepithelioma olgusuna kaynaklarda rastlanmamıştır. Histopatolojik olarak trichoepithelioma tanısı konulmuş olgumuzda gelişme geriliği ve medulloblastoma saptanmıştır. Bu üç antitenin birlikte görülmesi ve aralarındaki ilişki henüz aydınlanmış değildir.
Trichoepithelioma is a ra•e antity. Trichoepithelioma together with myasthenia gravis and alopecia has been reported here.No trichoepithelioma cases were reported in the literature that occur together with growth retardation and Medullablastoma.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Parotis Bezi Fistülü
Yavuz Uyar, Ziya Cenik, Levent Soley
Araştırma makalesi
Özeti
Parotis Bezi Fistülü
FIstula Of ParotId Gland
Parotis Bezi Fistülü nadir görülen bir durumdur.Fistüllerin çoğunluğu, parotis loju bölgesindeki; cerrahi müdehaleleri, travmaları, geçirilmiş bir infeksiyonu takiben ortaya çıkar. Spontan fistül vakaları son derece nadirdir. Bu makalede; sol retroauriküler bölgedeki fistül ağzından, özellikle yemek yerken aşırı derecede akıntı olması şikayeti ile kliniğimize başvuran ve tedavi edilen bir vaka sunulmuştur.
Fistula of parotid gland is usually found rarely. The majority of cases occur by the injuries following a surgical intervention and the past history of the infection in the lodge region of parotid. In this article, a patient with an over discharge especialiy when he is eating from the opening of his fistula in the left retroauricular area is presented. The patient was succestWay treated.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Superior Mezenterık Arter Sendromu
Yüksel Tatkan, Adil Kartal, A. Erkan Ünal
Araştırma makalesi
Özeti
Superior Mezenterık Arter Sendromu
SuperIor MesenterIc Artery Syndrome
Superior mezenterik arter sendromu (SMAS), seyrek görülen bir klinik durumdur. Bu makalede, 20 yaşında SMAS'lı bir erkek hasta bildirildi ve kilo kaybı ile birlikte uzunca süre tekrarlayan kusmaları nedeniyle yapılan birkaç laparatomi sunuldu. Canlandırmadan sonra hasta cerrahi olarak tedavi edildi ve takiben iyileşti. SMAS'ın tanı güçlükleri tartışıldı ve literatür gözden geçirildi.
Superior Mesenteric Artery Syndrome (SMAS), is a rare clinical case. In this article, a-20-year old man with SMAS is reported and showed laparotomies associated with a long history of repeated vomiting and weight losses. After resuscitation, he was treated surgically and subsequently recovered well. In this paper the diagnostic difficulties of SMAS were discussed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta