Vekuronyum'un Kardiyovasküler Sıstem Üzerıne Ve Serum Potasyum Düzeyıne EtkılerıSelmin Ökesli, Şeref Otelcioğlu, Nedim Gökçeler, Sadık Özmen, A. Feyza Ünal
Araştırma makalesi ÖzetiVekuronyum'un Kardiyovasküler Sıstem Üzerıne Ve Serum Potasyum Düzeyıne Etkılerı
The Effects Of VecuronIum On CardIovascular System And Serum P O TassIum Levels
ASA-1 Grubuna giren 30 olguya 10 mg diazepam ve 12 mg atropin (İNI) ile premedikasyon yapıldı. Dolantin+tiopental sodyum + %50 IV20 + %5002 ile genel anestezi uygulandı. Kas gevşeticisi olarak 0.1 mg/kg vekuronyum (IV) kullanıldı. Bu esnada vekuronyumun kalp atım hızına, kan basıncına ve serum potasyum düzeyine etkileri ile EKG'deki değişiklikler saptandı. Vekuronyum uygulanması sonucu kan basıncında önemli bir değişiklik olmadı. Kalp atım hızında da vekuronyum sonrası 2. ve 5. dakikalarda önemli bir değişiklik olmazken operasyonun başlamasından sonra saptanan bradikardi istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). EKG kayıtlarında ise bradikardi ile birlikte QRS ve QT sürelerinde uzama görüldü. Vekuronyum verilişinden 5 dakika sonra alınan kan örneklerinde serum potasyum düzeyi anlamlı şekilde düşük bulundu (p<0.01). Bu bulgularla vekuronyumun kardiyovasküler sistem üzerinde istenmeyen etkilerinin olmadığı sonucuna varlıdı
Thirty patients in ASA-1 group were premedicated with diazepam (10 mg) and atropine (112 mg) and anesthetized with Dolantin, thiopentone sodium, 50% N20, 50% 02 . Vecuronium (0.1 mgfkg) was applied intravenously as muscle relaxant. The effects of vecuronium on heart rale, blood pressure, serum potassium levels and elecirocardiographic changes were evaluated. Blood pressure was not changed and there were not significant changes in heart rate at 2 nd and 5th minutes but the bradycardia following initiation of the surgical intervention was statistically significant (p<0.05). Prolongation of QRS and QT intervals observed in ECG as well as bradycardia. Serum potassium levels were decreased significantly in blood sarnples obtaincd 5 minutes after administration of vecuronium (p<0.01). With regard to our findings, we concluded that vecuronium has no side effects on cardiovascular system.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Orta Anadolu'daki Asemptomatik Erişkinlerde Koroner Kalp Hastaliklari Ve Rısk Faktorlerinin AraştirilmasiMustafa Sait Gönen, Hasan Gök, Ali Bayram, V. Gökhan Cin, Hasan Hüseyin Telli
Araştırma makalesi ÖzetiOrta Anadolu'daki Asemptomatik Erişkinlerde Koroner Kalp Hastaliklari Ve Rısk Faktorlerinin Araştirilmasi
An InvestIgatIon Of RIsk Factors And Coronary Heart DIsease Of AsymptomatIc Adults In The Central AnatolIa In Turkey
Orta Anadolu'nun merkezinde yer alan Konya ve çevresindeki erişkin yaş ve sonrası (k40) semptom-suz bireylerde, koroner kalp hastalığı (KKII) ve bu-nun risk faktörlerinin prevalansuu belirlemek amacıyla, homojen bir yapı gösteren Bozkır Ilçe merkezini temsilen gelişigüzel örnekler seçerek top-lam 280 kişi incelendi. Çalışmaya alınan olguların tümünde kardiyovasküler sistem muayenesi yapıldı, EKG'ı ve teleradyografisi çekildi. Atherosklerotik risk faktörleri araştır-11dt. 54 olguda (%19.3) hipertansiyon, 11 olguda (%3.9) hiperglisemi, 58 erkek olguda (%59.8) sigara içimi, erkeklerin %17 ve kadınların %27'sinde obe-site, olguların %12'sinde hiperkolesterolemi %7.4'ünde hipertrigliseridemi ve 40 olguda da (%14.3) KKI I saptandı. Yaş arttıkça hipertansiyon insidensinin arttığı, sigara içim oranının değişmediği görüldü. Değiştirilebilir major risk faktörleri ile mücadelenin olumlu sonuçlarının ışığı altında; halkın periyodik taranması ve atheroskleroıik risk faktörleri ile KKI1 yönünden incelenmesi önerildi. Ayrıca koruyucu veya tedavi edici yöntemlere başvurulmasının önemi vurgulandı.
The Coronary heart disease and üs risk factors were investigated in Konya, which is placed in the central pan of Central Anatolia in Turkey. In 'his study 280 asymptomatic people, who are middle aged and over (.40), were selected randomize from Bozkır, a small town of Kon" ya, which shows a ho-mogen structure of population. All of the cases which were investigated, cardio-vascular system was examined. ECG and teleradiog-raphy were taken. In 54 cases (19.3%) hypertension, 11 cases (3.9%) hyperglisemia and 58 male cases (59.8%) smoking were found. Obesite was seen 17% of male and 27% of female. Ilypercholesterolarnia in 12% of cases and hypertrigliseridemia in 7.4% of cases were also seen. In 40 cases, coronary heart dis-ease was deterrnined. Incidence of hypefrtension was increasing with age, but the rale of cigarette-smoking was not changed. With the understanding of posiıive results of struggle -withreversible major risk factors periodic examinations in cases with high risk; furthermore investigation of risk factors medical and preventive treatment procedures were pointed out clearly as important issues which mut be followed by physidans.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Epifiz KırıklarıRecep Memik, Abdurrahman Kutlu, Mahmut Mutlu, M. İ. Safa Kapıcıoğlu
Araştırma makalesi ÖzetiEpifiz Kırıkları
EpIphyseal Fractures
Epıfizler, çocuklarda iskelet sistemi travma-larından sonra en sık yaralanan yerlerdir. Bu kırıklar büyüme bozukluğu oluşturabilme yönünden özel önem taşırlar. Bu çalışmamızın gayesi; tedavi ettiğimiz 1320 çocuk uzun kemik kırığın: analize ederek, epifiz kırıklarının insidansını tesbit etmektir. Epifiz kırıklarının insidansı %6.2 olfirak bulundu.En fazla yaralanan yer humerus ve radius distal epifizleri olmuştur. Toplam 78 epifiz kınğının 26'sı cerrahi metodla tedavi edildi. Bu kınklarda %11 oranında komplikasyon görüldü.
Epıphvsis is a rıtare common site of injury fnllowing traııma to the skeleton in children. They are particular importance because of the cbmplication of growıh disturbance. It was the aim of this study to analize of 1320 long-bone factures in children for determination of the incidance of epiphyseal fracture.s. Epiphyseal fractures was accounted for 6.2%. The most frequently injuired site were the disıal Mune. rus and distal radius. 26 of 78 epiphyseal fractures were treated with operative method. Complication rate was %11.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Konya Bölgesınde Sağlıklı Obez Kışılerde İnsulin Ve Kortızol DeğerlerıMustafa Ünaldı, Ahmet Çığlı, Aykut Çağlayan, Mehmet Gürbilek, Mehmet Akdoğan, Mehmet Aköz
Araştırma makalesi ÖzetiKonya Bölgesınde Sağlıklı Obez Kışılerde İnsulin Ve Kortızol Değerlerı
InsulIn And CortIsol Levels Of Healthy Obese People LIvIng In Konya RegIon
Bol beslenme alışkanlığı olan Konya Bölgesinde sağlıklı obezlerin diabete yatkın olup olmadıklarının belirlenmesi için: 52 kadın ve 44 erkek olmak üzere toplam 96 kişi sağlıklı normal grup, 19 kadın ve 10 erkek olmak üzere 29 sağlıklı obezde serum insülin ve kortizol düzeyleri incelendi. Normal kadınlarda insülin 11.52±2.43 plUlml, kortizol 17.61-1.-5.40 İ.igidl bu-lunmuştur. Sağlıklı obez kadınlarda insülin 19.98±8.25 kortizol 18.43±6.32 1.2,g1d1, obez erkeklerde insülin 22.7566.82 kortizot 17.08±.6.73 pgIdl, bulunmuştur. insülin değerlerinin obezlerde normallere göre yüksek bulunması önemli bir farktır (p<0.001). Serum insülin düzeyi ile vücut kitlesi indeksi arasında anlamlı bir korelasyon bulun-muştur (r=0.836,p<0.001). Iliperinsiilinemi ile obezite arasındaki doğrusal ilişki ve insülin direncinin gelişmesinin yanısıra kortizol düzeykrinde de artış olması, obezlerin po-tansiyel diabet adayı olabileceğini desteklemektedir.
ln order to determine whether healty obese people with habit of much eating are susceptile io D.M.; Serum insülin and cortisol levels of nonobese healthy subjects (52 .female, 44 male) and 29 healthy obese (19 fentale, 10 male) were investigated. Serum insulin and corti-sol levels are as follows: Non-obese women .52±2.43 pIUlml. and 17.61±5.40 1tgldl, non-obese men 11.22±3.73 AILliml and 16.37.38 obese women 19.988.25 plUlml and 18.43±6.32 ltgrlctl, obese inen; 22.75-1-6.82 p1(11m1 and 17.08-1-6.73 ,ugldl respectivelvly. lnsulin levels of obese healthy subjects were significantly (p<0.001) higher 'han those of non-obese healthy subjects. Also, there were and important correlation between body ma.s-s index and serum insulin levels (r=0.836, p<0.001). The direct relationship between obesity and hyperisulinism and incrcased levels of cortisol together with increased iitslifirt resistance in obese people suggest that these people are potentially diabetics.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Basketbol YaralanmalarıRecep Memik, Abdurrahman Kutlu, Ahmet Gürsel Oğuz, Mahmut Mutlu
Araştırma makalesi ÖzetiBasketbol Yaralanmaları
Baskethall InjurIes
1989-90 sezonunda, 140 erkek ve bayan basket-bol oyuncusu yaralanma yönünden incelendi. Yara-lama insidansı erkekler için 13.7 yaralanma\takım\ yıl, bayanlar için 12.4 yaralanma1takımlyıl şeklinde Yaralanmaların çoğunun ayak ve ayakbileklerde olduğu ve erkeklerde %52.7, bayanlarda %54 oranında görüldüğü izlendi.
One hundred and for-1y male and female basketball players were examined concerning their injuries dur-ing 1989-90 season. The injury incidence was 13.7 injuriesfinale teamlseason and 12.4 injurieslfemale teamIseason. Most of the injuries occurred in feet and ankles and whose were accountedfor 52.7 and 54 (n
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Salmonellozis'li Hastalarda Lam Ve Tüp Aglütinasyon (wıdal) Testlerının KarşılaştırılmasıBülent Baysal, Mahmut Baykan, Halil Özerol, Emine İnci Tuncer
Araştırma makalesi ÖzetiSalmonellozis'li Hastalarda Lam Ve Tüp Aglütinasyon (wıdal) Testlerının Karşılaştırılması
The ComparIson Of SlIde AgglutInatIon And Twbe-DIlutIon AgglutInatIon (wıdal) Tests In The PatIents WIth SalmonellosIs
Bu Çalışmamızın amacı, Salmonella (typhi ve para-typhi) infeksiyonlarının serolojik hızlı teşhisinde lam aglütinasyon ve tüp-dilüsyon aglütinasyon testlerinin karşılaştırmalı incelenmesi idi. Lam aglüt-nasyon testi ve tüpdilüsyon aglütinasyon testi sonuçlarının istatistiki karşılaştırması anlamsızdı. Bu yüzden Salmonella (typhi ve paratyphi) infek-siyonlarının hızlı serolojik tanısında Widal testi ye-rine basit bir lam aglütinasyon teslinin yararlı olacağı kanısına varılmıştır.
The purpose of our study was to compare the use of slide agglutination and tube-dilution agglutination test (Widal test) in the diagnosis of Salmonella (typhi and paratyphi) infectıons. It was found that both techrii4lıes gaye similar diagnostic resu. lts and dillerdnces between them were statistically insignificant. We, therefore, concluded from our studies that a sim-ple slide agglutination test might be suitable for testing a large nunıber of blood specimens instead of Widal testing for infection with Salmonella (typhi and paratyphi).
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta İnsan Perifer Kanındaki B, T Ve Null Lenfositlerinin Esteraz Sitokimyası Ve Yüzey İmmünoglobülinlerinin İmmonoenzimatik Yöntemle Boyanarak Belırlenmesıİlhami Çelik, Reşat N. Aştı, Neyhan Ergene
Araştırma makalesi Özetiİnsan Perifer Kanındaki B, T Ve Null Lenfositlerinin Esteraz Sitokimyası Ve Yüzey İmmünoglobülinlerinin İmmonoenzimatik Yöntemle Boyanarak Belırlenmesı
DIscrImInatIon Of 8, T And Null Lymphocytes Of Numan PerIpheral Blood By Esterase CytochernIstry And ImmunoenzymatIc StaInIng Of Surface ImmunoglobulIns
Bu çalışmada insan perıfer kangıdaki T, B-lenfosideri ile null hücrelerinin oranları immüno-enzimatik ve sitokimyasal tekniklerle belirlendi. NBE enzimi boyamasına karşı lenfositlerin büyük çoğunluğunun (%82) pozitif sonuç verdiği halde, daha az orandaki lenfositin (%17) negatif sonuç verdiği-gözlendi. NBE pozitif lenfositlerde iki tip granüler pozitivite tespit edildi. Bu lenfositlerin çoğunda (%69) lokalize yerleşitrıli, sayıları 1-4 arasında olan, kırmızı-kahverengi granüller göz-lenirken (lokalize granüler pozitivite), daha az oran-daki lenfositte (%13 ) ise diffilz yerle,s-irrili küçük granüller gözlendi. Lokalize granüler pozitivite veren lenfositler T-lenfositleri, diffüz granüler pozitivite verenler null hücreleri, negatif sonuç veren lenfosit-ler ise B-lenfositleri olarak değerlendirildi. B-lenfositlerinin yüzey itrımiinoglobülinlerinin (SIg) immünoenzimatik yolla boyanmasıyla perifer kan lenfositlerinin %15'inin B-lenfositleri olduğu tespit edildi.
In this study, T, B and null cell proportions of Numan peripheral blood lymphocytes esere deter-ıııined by using immunoenzymatic and cytochemical staining techniques. Alpha-naplıtlıy1 butyrate esterase (NBE) staining revealed that large rnajority of the peripheral blood lymphocytes (82%) were positive, whereas smaller proportion (17%) were negative. Positive lymphocy-tes showed two distinct granular positivity. Most of the NBE positive cells (69%) had 1-4 large (dot-like)„ reddish-brown granules (localised granular positivity), 13% of the positive cells had large quan-Lily of dıffusely arranged sinan granules (diffuse granular positivity). Localised granular, diffuse granular positive and negative cells vere evaluated as T-lymphocytes, null cells and B-lymphocytes respectively. By rneans of immunoenzymatic staining of the surface immunoglobulins (SIg), 15% of the peri-pheral blood lymphocytes were found to be B-lymphocytes.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Bir Konjenital Kornea Plana OlgusuFehmi Özkan, Süleyman Okudan
Araştırma makalesi ÖzetiBir Konjenital Kornea Plana Olgusu
A Case Of CongenItal Cornea Plana
Konjenital kornea plana'lı bir erkek çocuk sunul-muştur. Hastada düzleşmiş kornea, sınırları belirsiz limbus, sığ ön kamera, yüksek hipermetropi ve alternan içe kayma mevcuttu. Sistemik anomaliler yoktu. Olgunun pedigri incelenmesinde, otozomal ressesiv bir geçiş düşünüldü.
A ınale clıild with congenital cornea plana is pre-sented. The ocular findings of this rarely seen abnor-mality in our case esere fiat cornea, indefinite lim-bus, narrowing of the anterior clzaınber, high hypermerropia and alternate esotropia. There vere no systemic abnormalities. The pedigree of this case showed an aıllosoınal recessive heredity.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Malign Hemanjioperisitoma (bir Vaka Nedeniyle)Ahmet Kaya, A. Nuri Sezer, Laika Karabulut, Fatih Tuncel
Araştırma makalesi ÖzetiMalign Hemanjioperisitoma (bir Vaka Nedeniyle)
MalIgn HemangIoperIcytoma (a Case Report)
Hemanjioperisitoma nadir görülen bening vasküler tümörler arasında yer almasına karşın ma-ling karakter de gösterebilir. Yaklaşık bir yıldan fazla yakinması olan ve yaygın organ metastazları ile başvuran 20 yaşında malign hemanjioperisitoma tanısı alan yaka tümörün az görülmesi nedeniyle takdim edilmiştir.
Although bening vascular tumors are rarely seen, hemangiopericytoma can also show malign character. A malign hemangiopericytoma case of a 20 years old patient who had a history about more than one year and widespread organ metastases was presented because of rare occurence of the turner.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Kemiğin Kist Hidatik HastalığıRecep Memik, Abdurrahman Kutlu, Salim Güngör, Mahmut Mutlu
Araştırma makalesi ÖzetiKemiğin Kist Hidatik Hastalığı
IlydatId DIsease Of Bone
Kist hidatik hastalığının kemik lokalizasyonu çok nadir olmasına karşın teşhis ve tedavi ile ilgili bir çok problemler görülür. Bu makalede, uzun ke-miklerde (femurda 2, tibiada 1) kist hidatik hastalığı tutulumu olan 3 hasta sunuldu. Hastaların yaşları 8- 52 yaşlar arasında idi. Bu hastalığın teşhis ve tedavi özellikleri yanında tedavi ve prognozu tartışıldı.
Although an osseous location of hydatid disease is uncommon but it causes many diagnostic and therapeutic problems. Three patients with hydatid disease in which involved the tong bones (femur 2, tibia 1) are reported in this aniele. The age of the pa-tients ranged 8 to 52 years. The diagnostic and dinical features, as well as the treatment and prognosis of ıhis disease were discussed.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Renal Onkositoma (bir Vaka Bildirimi)Ali Acar, Recai Gürbüz, Salim Güngör, Ercüment Y. Acarer, Şükrü Çelik, Kadir Ceylan
Araştırma makalesi ÖzetiRenal Onkositoma (bir Vaka Bildirimi)
Renal Oncocytoma : A Case Report
Renal onkositomalar nadir görülmektedir. Renal hücreli karsinoma olarak opere edilen vakaların yak-laşık %4 ünü onkositomalar teşkil etmektedir. Makroskopik görünümleriyle enkapsüle tümörler olup, koyu kahverengi veya maun rengiyle karakte-rizedir. Bir cm den, büyük kiilelere varabilen degişik boyutlar sergiler. Onkositi k görünümlü proksimal tubuler adenoma olarak tanımlanan onkositomalarda-ki onkositler granüler eosinofilik sitoplazmalı, nis-beten büyük epitelyal hücrelerdir, benign veya ma-lign histolojik görünüm sergi leyebilir. 27 yaşında bir erkek hastada belirlenmiş ve nadir görülmesi nedeniyle takdim edilmiştir.
Renal oncocytoma are seen rarely. Oncocytomas make about %4 of the cases which are operated with the diagnose of renal cell carcinoma. They are encapsulated tumors with their micro-scopic apperance and can be characterized with their dark brown and mahogony colors..They have diffe-rent sizes which can vary more than 1 cm. The on-cocytes in oncocytomas which are described as proxi-mal tubular adenoma with the apperance of oncocytic are the epithelial cells with granular eosinophilic cy-toplasm and they can create a benign or malign his-tological appearance. We diagnosed it in a patient who was 27 years old and reported because it is seen rarely.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Arteriosklerotik, Hipertansif Ve Diab Etık .retinopatiSüleyman Okudan, Nurhayat Karaköse, Mehmet Kemal Gündüz, Fehmi Özkan, Nilgün Özbayrak
Araştırma makalesi ÖzetiArteriosklerotik, Hipertansif Ve Diab Etık .retinopati
ArterIoselerotIc, HypertensIve And DIabetIc RetInopathy
Sistemik hastalıkların seyri sırasında ortaya çıkabilecek bir retinal komplikasyonun tanınması, hastalığın takibi ve tedavisi açısından prognostik değer taşır. Bu çalışmada sistemik hastalıklardan en sık görülen arterioskieroz, hipertansiyon ve diabetes retina komplikasyonları açısından ele alınmıştır.
Recognition of a retinal complication that may occur during the course of systemic diseases is of prognostic value in terms of follow-up and treatment of the disease. In this study, the most common systemic diseases, arteriocirosis, hypertension and diabetes were discussed in terms of retinal complications.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Subklavian Venöz KateterizasyonNahit Ökesli, Selmin Ökesli
Araştırma makalesi ÖzetiSubklavian Venöz Kateterizasyon
SubclavIan Venous CatheterIzatIon
Aubaniac'ın 1952'de ilk kez tanımlaması ile birlikte popüler olan subklavian venöz kateterizasyon günümüzde parenteral sıvı tedavisi, merkezi venöz basınç ölçümü ve pace-maker yerleştirilmesi amacıyla rutin olarak kullanılmaktadır. işlem, kolay uygulanabilirliği yanı sıra, teknik kurallara uyulmaması ve yeterli kontrol yapılmadığı takdirde hasta hayatını tehdit edebilen komplikasyonlara yol açabilecek bir girişim olarak görünmektedir.
Subclavian venous catheterization, which became popular with the description of Aubaniac for the first time in 1952, is now routinely used for parenteral fluid therapy, central venous pressure measurement and pace-maker placement. In addition to its easy applicability, the procedure appears to be an intervention that can lead to complications that can threaten the patient's life if technical rules are not followed and adequate control is not performed.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Kronık Yorgunluk SendromuHalil Özerol, Bülent Baysal
Araştırma makalesi ÖzetiKronık Yorgunluk Sendromu
ChronIc FatIgue Syndrome
Kronik yorgunluk, nispeten sık rastlanan bir şikayettir. Amerikada erkeklerin %14 ve kadınların %20'sinin (1), ingilterede ise erkeklerin %20 ve kadınların %25'inin sürekli yorgunluktan yakındıkları tespit edilmiştir
Chronic fatigue is a relatively common complaint. 14% of men and 20% (1) of women in the United States, 20% of men and 25% of women in the UK have been found to complain of constant fatigue.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Yetışkınlerde Koroner Arterlerin Çıkış AnomalileriHasan Gök, İsmet Dindar, Nuri Çağlar, Mehmet Özdemir
Araştırma makalesi ÖzetiYetışkınlerde Koroner Arterlerin Çıkış Anomalileri
Anomalous AortIc OrIgIn Of Coronary ArterIes In Adult
Bazı koroner arter anomalilerinin ani ölüm, angina pektoris ve myokard infarktüsü ile sonuçlanabileceğini gösteren birçok yeni çalışmadan sonra anorrnalilere ilgi artmış ve klinik önemi daha iyi anlaşılır hale gelmiştir. Koroner arterin anormal çıkışı yanında proksimal seyrindeki değişikliklerin de önemli olabileceği vurgulanmıştır (1,2,4).
After many new studies showing that some coronary artery anomalies may result in sudden death, angina pectoris and myocardial infarction, interest in anomalies has increased and its clinical significance has become better understood. It has been emphasized that the changes in the proximal course of the coronary artery may be important in addition to the abnormal origin (1,2,4).
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Selenyum: Dağılışı, Metabolızması Ve Fizyopatolojisiİdris Akkuş, Ramazan Şekeroğlu, Abdurrahman Üner, Mehmet Aköz, Emin Kurt
Araştırma makalesi ÖzetiSelenyum: Dağılışı, Metabolızması Ve Fizyopatolojisi
SelenIum : DIstrIbItIon, MetabolIsm And PathophysIology
Selenyum (Sc) 1817 yılında Isveçli bilim adamlan Jöns Jacop Berzelius ile J.G. Gahn tarafından keşfedildi. Eser elementler içinde en toksik olanıdır (1,2). Ilk selenyum zehirlenmesi 1295 yılında Asya'da yaptığı seyahat esnasında Marko Polo tarafından farkedilmiş ancak o zaman bu zehirlenmenin Se'dan kaynaklandığı bilinmemişti (1). Selenyum esansiyel bir iz element oldugu ancak 1957'de anlaşılabilmiştir (1,2,3).
Selenium (Sc) was discovered in 1817 by Swedish scientists Jöns Jacop Berzelius and J.G. It was discovered by Gahn. It is the most toxic of trace elements (1,2). The first selenium poisoning was noticed by Marko Polo during his trip to Asia in 1295, but at that time it was not known that this poisoning was caused by Se (1). Selenium was understood to be an essential trace element only in 1957 (1,2,3).
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Nöroendokrin Sistem Ve İmmun Sistem Arasındaki İlişkilerSaadettin Çalışkan, Hakkı Gökbel, Emine Cantekinler
Araştırma makalesi ÖzetiNöroendokrin Sistem Ve İmmun Sistem Arasındaki İlişkiler
InterrelatIons Between NeuroendocrIn And Immune Systems
Son zamanlarda yapılan klinik gözlemler ve hay-van deneyleri immun cevap ve çeşitli mekanizma-larının kısmen nöroendolcrin sistem (NES) tarafından düzenlendiğini göstermiştir (1). Immun sistem (IS) ile NES arasındaki etkileşme karşılıklıdır. İS ve NES arasındaki ilişkiler ortak reseptör ve mo-leküllerden (hormonlardan) kaynaklanır. İS, santral sinir sistemi tarafından tanınmayan (nonkognitif) stimulusları (bakteri, virus, antijen gibi) sezme gücüne sahiptir.
Recent clinical observations and animal experiments have shown that immune response and various mechanisms are partially regulated by the neuroendolcin system (NES) (1). It corresponds to the interaction between the immune system (IS) and the NES. The relationships between IS and NES originate from common receptors and molecules (hormones). IC has the power to detect non-cognitive stimuli (such as bacteria, viruses, antigens) that are not recognized by the central nervous system.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Eurofıt Testleri Ve KullanımıHakkı Gökbel, Saadettin Çalışkan
Araştırma makalesi ÖzetiEurofıt Testleri Ve Kullanımı
EurofIt Tests And TheIr Usage
Ülkelerin temel politikalarından birisi olan sağlıklı bir nesil yetiştirmek amacına uygun olarak günümüzde birçok çalışma çocuklar üzerinde yapılmaktadır. Bu durum fiziksel uygunluk "physical fitness" için de geçerlidir ve fiziksel uygunluk çalışmaları daha çok puberte öncesine ve puberte dönemine yönelmiştir. Geleceğin başarılı sporcularının küçük yaşlarda tanınmasına da büyük önem verilmektedir. Bu yüzden Avrupa Konseyi bünyesinde 1977 yılında "Herkes için spor" ilkesinden hareketle çocuklarda beden yeteneğinin tanımlanması ve değerlendirilmesi için, araştırmalarda yararlanılabilecek ve okullarda uygulanabilecek etkin yöntemler geliştirilmesi çalışmalarına başlanmıştır.
In line with the aim of raising a healthy generation, which is one of the basic policies of the countries, many studies are carried out on children today. This also applies to physical fitness "physical fitness" and physical fitness studies are mostly directed towards prepubertal and puberty. Great importance is also attached to the recognition of the successful athletes of the future at an early age. For this reason, in 1977 within the Council of Europe, based on the principle of "Sport for All", studies to develop effective methods that can be used in researches and can be applied in schools to define and evaluate physical ability in children.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Atrial Natriuretik Peptidlerin Hipertansiyona EtkileriFatma Şahin, Neyhan Ergene
Araştırma makalesi ÖzetiAtrial Natriuretik Peptidlerin Hipertansiyona Etkileri
The Effects Of AtrIal NatrIuretIc PeptIdes On HypertensIon
Sistolik ya da diastolik kan basıncının primer (esansiyel) ya da sekonder olarak yükselmesine hiper-tansiyon denir (1). Esansiyel hipertansiyonu tek bir etiyolojik faktöre bağlamak imkansızdır. Kalıtımın hipertansiyona elverişli bir zemin hazırladığı kesin-dir, ancak çevresel, nörojen, humoral ve damarsal ol-mak üzere başka bir çok faktör de bir arada etki ede-rek kan basıncı üzerinde etkili olabilmektedir (2). Esansiyel hipertansiyonun etiyolojisinde sodyum önemli bir rol oynar. Ancak daha önceleri sodyumun kan basıncın' nasıl arttırdığı bilinmiyordu. Böbreklerin sodyum atılımında bir eksiklik ya da genetik faktör olabileceği düşünüldü. Sonraları böbreklerden sodyum atılımında etkili olan natriurctik hormonun böbrek tübül hücrelerinden sodyufn pompalarını inhibc etmesiyle açıklandı (3). Ayrıca hipertansif hastaların arteriol çeperlerindeki su ve sodyum miktarı normalden fazladır. Damar lumeni-nin bu nedenle sıkıştırılması periferik direnci arturdabilir (4).
Elevation of systolic or diastolic blood pressure as primary (essential) or secondary is called hypertension (1). It is impossible to attribute essential hypertension to a single etiological factor. It is certain that inheritance provides a favorable ground for hypertension, but many other factors, including environmental, neurogenic, humoral and vascular, can have an effect on blood pressure (2). Sodium plays an important role in the etiology of essential hypertension. However, it was not previously known how sodium increases blood pressure. It was thought that there might be a deficiency in sodium excretion of the kidneys or a genetic factor. It was later explained that natriurctic hormone, which is effective in sodium excretion from the kidneys, inhibits sodium pumps from renal tubule cells (3). In addition, the amount of water and sodium in the arteriolar walls of hypertensive patients is higher than normal. Therefore, compression of the vascular lumen may increase peripheral resistance (4).
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Biyomedikal Mühendisliği: Hayati Bilimlerde Disiplinler Arası Bir YaklaşımAhmet Arslan, Abdurrahman Kutlu, Faruk Aksoy, Emsal Hediye Uğur
Araştırma makalesi ÖzetiBiyomedikal Mühendisliği: Hayati Bilimlerde Disiplinler Arası Bir Yaklaşım
Bıomedıcal Engıneerıng: An Interdıscıplınary Approach In The Lıfe Scıences
Fiziksel bilimlerin tıbta uygulanması ve tıp bilimleriyle bütünleştirilmesi bu makalede tartı-şılmıştır. Sağlık hizmetlerinde olan gelişmeler, temel tıp bilimleri alanlarında bir hayli deneysel çalışmalara imkan hazırlamaktadır. Bunlardan imp-lantasyon, doku toleransı, materyal teknolojisi, model ve kalıpçılık, ve alet donanımı gibi çalışmalar biomedikal mühendisliğinin ve biomedikal temel bi-limlerinin önemini ortaya koymaktadır.
Integration and possible means of application of physical sciences in medicine has been discussed. Progressive improvements in health care opens ex-plorative research arcas in the medical sciences (im-plantation, tissuc tolerance, high quality material, modelling and remolding, and instrumentation) that makes biomedical engineering and sciences a must.
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta Orta Anadolu Bölgesınde 7868 Vakada Konjenital Major Malformasyonların Sıklığı Üzerınde Bir ÇalışmaAhmet Arslan, Ferhan Paydak, Ahmet Bülent Turhan, Erol I. Yorulmazoğlu, Andaç Argon, Erdoğan Özkal
Araştırma makalesi ÖzetiOrta Anadolu Bölgesınde 7868 Vakada Konjenital Major Malformasyonların Sıklığı Üzerınde Bir Çalışma
The IncIdetıce Of. CongenItal Major MalformatIons In Central AnatolIa: A Study Of 7868 Newborns
Konya Doğum ve Çocuk Bakım Evinde 1988 yılının Ocak-Ekim ayları arasında 28 gebelik haftası ve üzerinde doğan tüm yenidoğan bebekler majör malformasyonlar varlığı yönünden incelenmiştir. Bu süre içinde 3762 kız ve 4106 erkek olmak üzere top-lam 7868 bebek doğmuştur. 95'i kız ve 123'ü erkek toplam 218 bebek ölü doğmuştur. Gözlenen bebekle-rin 75'inde (%0.9) major malformasyon bulun-muştur. Majör malformasyonlu bebeklerin 66'sı (%88) tek anomali, 9'u (%12) çoğul anomali göstermiştir. Malforınasyonlu 22 kız ve 6 erkek top-lam 28 bebek ölü doğmuştur. Tek malformasyon gösteren bebeklerin 20'si santral sinir sisteminde, 9'u ağız ve sindirim, 33'ü kas ve iskelet sisteminde l'inin dolaştın sisteminde ve 1 'inin ürogenital siste-minde malformasyon görülmüştür. Tek malformas-yon görüler bebeklerin 35'i kız, 31'i erkektir. Tek malformasyonlu 18 kız ve 5 erkek toplam 23 bebek ölü doğmuştur. Çoğul malformasyon gösteren be-beklerden 4'ünün santral sinir sisteminde, 3'ünün santral sinir sistemi ve kas iskelet sisiminde, l'inin santral sinir sistemi ve sindirim sisteminde malfor-masyon görülmüştür. Çoğul malformasyon görülen bebeklerin 6'sı kız, 3'ü erkektir. Çoğul malformas-yonlu 4 kız ve 1 erkek toplam 5 bebek ölü doğmuştur. Çaltşmamızda Konya ve yöresinde bulu-nan bu bulgulartn populasyon içerisindeki olma ihti-malleri ile malformasyonlu dogumların sistemlere göre dağılımı, anne yaş grubu, anne çocuk sayısı ve anne kan grubu arasında bir ilişkinin olup olmadığı araştırılmıştır.
Major malformation screening was made in 7868 newborns at Konya Maternity and Children Care State 1 lospital, Turkey, January through October in 1988. Newborns, 28 weeks old and over were subjected to physical examination and the blood type determinations when needed. Blood type determinations were made for all mothers who gaye birth. During 10 months period, of the 7868 babies born 3762 were female and the- remaining 4106 babies were males. Among the 218 stillborn babies, 95 of them were female and 123 were males. 75 babies bora with major malformations, and 66 (88%) of 75 had single and the remaining 9 (12%) had multiple malformations. The overall incidence is found to be 0.9% and 0.11% for single and multiple malformations, respectively. About 51% of 66 newborns had musculo-skeletal system, 30% Central nervous system, 14% digestive system, 1,5% circulotory system, 1,5% urogenital system malformations, respectively. Also, musculo-skletal system malformations were found more often in males [han female infants. Similarly, pes equino-varus was predonzinant among the males whereas polydactylism among the females. In musculo-skeletal malformation system, stillbirth frequency is rather low (3 females and 1 male out of 33 ınalformed cases).
PDF Benzer Makaleler Editöre Eposta