Yıl: 1993, Cilt: 9, Sayı: 2
Tüm Sayı(PDF)
Araştırma makalesi
Ratlarda Eksperimental Renal Kistik Hastalık Gelışımı
Ali Acar, Recai Gürbüz, Esat M. Arslan, Salim Güngör, Ercüment Y. Acarer, Şükrü Çelik
Araştırma makalesi
Özeti
Ratlarda Eksperimental Renal Kistik Hastalık Gelışımı
ExperImental Renal CystIc DIsease Development In Rats
Değişik diüretiklerle oral yoldan 20 gün süreyle beslenen ratların böbreklerinde 2,4-7-Triamino-fenil-plerident+Hidroklorotiyazid ile beslenenlerde az, Amilorid HCL dihidrate+Hidrklorotiyazid ile beslenenlerde belirgin düzeyde, reversibl akiz renal kistik hastalığı anımsatacak makroskopik ve mikros-kopik değişiklikler belirlendi.
There were a little microscopic differences in the kidneys of the rats which were fed up oraly with 2,4-7-Triamino-fenil-plerident+Hydrocholorothylazi-de for 20 days and there were remarkable dillerences in those which were fed up with Amilorid HCI dihydrate+Hidrocholorothiazide and it reminded a reversible acquired renal cystic disease.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tıkanma Sarılığında Kolanjiojejunostomi
Yalçın Kekeç, Hüsnü Sönmez, Emin U. Erkoçak, Haluk Demiryürek, Rıfkı Altınay, Cemalettin Camcı
Araştırma makalesi
Özeti
Tıkanma Sarılığında Kolanjiojejunostomi
CholangIojejunostomy In ObstructIve Icter
Ocak 1989 tarihinden itibaren 14 hastaya tıkanma ikteri nedeniyle kolanjiojejunostomi uygulandı. Tıkanma ikterli üç hastada santral, beş hastada peri-feral, bir hastada önce santral, sonra periferal kolanji-ojejunostomi uygulandı. Bütün hastalarda anasto-mozlarda stent kullanıldı. Dört hasta erken dönemde eksitus oldu. Benign striktürü bulunan üç hasta sağlıklı durumdadır. Malign striktürü bulunan yedi hastada yaşamları süresince konforlu yaşam sağlandı. Kolanjiojejunostominin tıkanma sarılıp bulunan uygun hastalarda etkin bir cerrahi girişim olduğunu düşünmekteyiz.
Since Jaunuary 1989, cholangiojejunostomy was performed in 14 patients with obstructive icter. Obstruction was due to benign stricture in three patients and malign stricture in 11 patients. Central cholangiojejunostomy in eight patients, periferal cholangiojejunostomy in five patients, periferal and central cholangiojejunostomy in one paüent were performed. Stent was used in all patients. Four patients died in early period. Three patients with benign strictures are healty. In seven patients with strictures due to malignant diseases, comfortable survivals were provided until their deads. On conclusion, we believe cholangiojejunostomy is an effective procedure for the suitable patients who have obstructive icter.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Mesane Duvarin' Ve Prostat! Tutmuş Patolojilerde Anal Sistografi
Ali Acar, İbrahim Ünal Sert, Recai Gürbüz, Esat M. Arslan, Şenol Ergüney
Araştırma makalesi
Özeti
Mesane Duvarin' Ve Prostat! Tutmuş Patolojilerde Anal Sistografi
Anal Cystography Of The Patology WhIch Invaded Bladder And Prostate
Klinigimizde mesane tümörü ön tanısıyla tetkike alınan beşi erkek, biri bayan, anorektumu normal allı hastanın anal submukazasına 7 ml. kontrast madde injekte edilerek 15-30-45-60-120. dakikalarda radyografileri alındı. İnjeksiyonu takip eden 30 daki-ka içinde prostatik pleksüs ve tüm mesane duvarımn opasifiye olduğu belirlendi. Iki saat sonra dahi film-lerin hiç birisinde pyelokalisiyel sistem ve üreter-lerde kontrast madde beirlenmedi. Anal sistografinin mesane duvarını ve prostat, tutmuş patolojilerin değerlendirilmesinde yardımcı bir tanı yöntemi olabileceği kanısına varıldı.
In our clinic 6 patients (One of diem was a lady) were te!:eıı under control with the aspeci that they had bladder tumors. Their anorectums were normal anJ their radiographies were taken at the 15 th, 30 th, 45 th, 60 th and 120 th minutes after injecting 7 mi contrast substance to their ana! submucosa. After injection, it was observed that prostatic ple.xas and whole bladder wall became opasify within 30 min-utes. Even 2 hours lazer, no contrast was observed in the pyelocaliceal system and ureters. It was understood that anal cystography was a helpful diagnose method in the evaluation of pathol-ogies which invaded the bladder wall and prostate.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tiroid Ameliyatlarında Nervus Laryngeus Rekurrens Ve Dığer Tiroidektomi Komplikasyonları
Şükrü Bülent Özer, Şakir Tavlı, Mikdat Bozer, Adnan Kaynak
Araştırma makalesi
Özeti
Tiroid Ameliyatlarında Nervus Laryngeus Rekurrens Ve Dığer Tiroidektomi Komplikasyonları
The Recurrent Laryngeal Nerve In ThyroId O PeratIons And Other ComplIcatIons Of ThyroIdectomy
Bu makalede tiroid ameliyat: yapılan ve 621'i kadın, 71'i erkek olan 692 vakabildirilmiştir. Hasta-ların 19 unda nodül çıkarılması, 532'sinde subtotal çıkarma (157 bir taraflı 375 iki taraflı), 141'inde to-tal çıkarma (30 bir taraflı, 96 bir taraf tela! + karşıtaraf subtotal, 15 iki taraflı) uygulanmıştır. Postoperatif mortalite oranı %0.0 dır. 692 hastanın 292'sinde 508 sinir disseksiyonu yapılmış ve 276 kez nervus laringeus recurrens ve ar-teria tiroidea inferior ilişkisi ortaya konmuştur. Sinir-arter disseksiyonu yapılan 292 hastanın sa-dece birinde geçici hipoparatiroldizm görülmüştür. Zorunlu olmadıkça inferior tiroid arterin trunkusu iki taraflı baglanmamalı, arterin dalları paratiroidlerin ilerisinde baglanırsa karşı tarafta baglanmamasına dikkat edilmelidir.
In this article, 692 patients in whom thyroid op-erations were made have been reported. Of these cas-es, 621 were female and 71 mal e. Enucleation was petformed in 19 patients, subtotal excision in 532 cases (157 unilateral, 375 bilateral) and total exci-sion in 141 patients (30 unilateral, 96 total on one side+subtotal on the other side, 15 bilateral). The postoperative mortality rate was %0.0. 508 nerve dissections were carried out in 292 of 692 pa-tients and the relations of the recurrent laryngeal nerves to the inferior thyroid arteries were found in 276 dissection. Only one transient hypoparatiroidism was found in one of 292 patients in whom nerve and artery dis-section were peıformed. Bilateral ligation of the trunk of the inferior thy-roid artery must not be carried out ıf it is not neces-sary, the branches of this vessel should be ligated be-yond the parathyroid glands. If the trunk of the artery is ligated on one side for hemorrhage atention is paid not to ligate it on the other side.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Hipertansif Hastalarda Kısa Sürelı Perındoprıl Tedavisinin Kalbın Fonksiyonları Ve Kıtlesı Üzerıne Etkılerı
Talat Tavlı, Ahmet Altınbaş, Bayram Korkut, Hasan Gök
Araştırma makalesi
Özeti
Hipertansif Hastalarda Kısa Sürelı Perındoprıl Tedavisinin Kalbın Fonksiyonları Ve Kıtlesı Üzerıne Etkılerı
Effects Of Short-Term PerIndoprIl Treatment On CardIac Hypertrophy And CardIac FunctIon In HypertensIve PatIents
Esansiyel hipertansiyonu olan olgularda kısa süreli (8 hafta) perindopril tedavisinin sol ventrikül hipertroffisi ve fonksiyonları üzerine etkisi araştırılmıştır. Çalışmaya 35 hasta (ortalama yaş 48 9 yıl, 15 kadın ve 20 erkek) katildi. Günde 4 mg perindoprilin oral uygulanımı neticesinde, sistolik kanbasıncı 174±8 mmHg'den 148±6 mmllg'a düşerken (p<0.05), diastolik kan basıncı 107±6 mmlik'dan 88ffl mmHg'ya düşmüştür. Sol ventrikül kitlesi ise 8 haftalık 4 mg perindo-pril tedavisi sonucunda 245±16 gr'dan 237±30 gr'a azalırken, sol ventrikül sistolik ve diastolik fonk-siyonlarında belirgin bir değişiklik saptanmamıştır. Perindopril tüm vakalarda iyi tolere edilmiştir.
Effects of short-term perindopril therapy on cardiac function and left ventricular hypertrophy was assesed in patients with primer hypertension. The study population was consisted with 35 patients (mean age 485+ years, 15 female and 20 male). Systolic Blood Pressure (SBP) and Diastolic Blood Pressure (DBP) decreased significantly (88 5 mmllg vs 107±6 mmlig, p<0.05). Left ventricular mass decreased significantly from 245±16 gr to 2370 gr (pc0.05). There were no change in systolic and diastolic left ventricular fiınctions by using Doppler and M-mode Echocardiography. There were no obvious side effects due to perindopril therapy.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Ince Iğne Aspirasyon Biyopsisinin Tıroıd Lezyonlarının Değerlendirilmesindeki Yerı
Coşkun Tecimer, Tülay Tecimer, Hüseyin Üstün, Gökhan Erpek, Salim Güngör, Hilal Koral, Suat Bozkürk
Araştırma makalesi
Özeti
Ince Iğne Aspirasyon Biyopsisinin Tıroıd Lezyonlarının Değerlendirilmesindeki Yerı
FIne Needle AspIratIon BIopsy In The DIagnosIs Of ThyroId LesIons
Bu çalışmada 18 aylık bir sürede ince iğne aspi-rasyon biyopsisi (HAB) ile tanı konulan 142 has-tanın sitolojik sonuçları değerlendirilmiş ve cerahiye gönderilen 46 hastanın sitoloji ve histopatoloji sonuçları birbiriyle karşılaştırılmıştır. doğru tanı oranı %95 .6 olarak bulunmuştur. Vaka-ların 2'sinde ise "false" pozitif tanı saptanmıştır. Tiroid lezyonlarının sık görüldüğü, laboratuvar tetkiklerinin pahalı olduğu ülkemizde, özellikle nodüler lezyonlarda, tiroid HAB'nin bir tanı aracı olarak kullanılabileceği gösterilmiştir.
The results of fine needle aspiration biopsy (FNAB) which was pelformed in 142 patients with thyroid lesions in 18 month-period were evaluated and histopathological results of 46 cases who had surgical intervention were compared to their cytological examinations. The accuracy of FNAB in diagnosis was found 95.6%. In two cases the results were false positive. We suggest that FNAB should be more commonly applied in thyroid lesions, especially in nodular ones. In Turkey where thyoid diseases are frequent, and other diagnostic laboratory methods are expensive.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Akut Miyokard İnfarktüsünden Sonra Uygulanan Trombolitik Tedavının Klınık Ve Laboratuvar Bulgulara Etkısının Plasebo İle Karşılaştırılması
Talat Tavlı, Bayram Korkut, Hasan Gök, Alaaddin Avşar
Araştırma makalesi
Özeti
Akut Miyokard İnfarktüsünden Sonra Uygulanan Trombolitik Tedavının Klınık Ve Laboratuvar Bulgulara Etkısının Plasebo İle Karşılaştırılması
ClInIcal And Laboratory Effects Of ThyrombolytIc Therapy In Acute MyocardIal InfarctIon A Placebo Controlled Study
Akut Myokard Infarktüsünden sonra Trombolitik tedavi uygulanması ile infarktüs genişliğinin azaldığı çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir.Bu çalışmada, Ko-roner Yoğun Bakım Ünitemizde Akut Myokard Infarktüsünü takiben trombolitik tedavi uygulanan (n=46) ve uygulanamayan (n.41) hastaların klinik ve laboratuvar sonuçlara karşılaştırdmıştır.Trombolitik tedavi (Iv Streptokinaz 1.5 milyon Ü, bir saat süresinde) göğüs ağrısının başlamasından itibaren 6 saat içinde müracaat eden hastalara uygulandı. Ilasta-nede toplam yatış süresi, trombolitik tedavi (10±4 gün) uygulananlarla plasebo (1 1 ffl gün) arasında an-lamlıbir değişiklik göstermedi (p>0.05). CK-MB en-zim düzeyi trombolitik tedaviden 6 saat sonra yükselmeye başladı (86±122 mg/dl) ve pik düzeyine 12 saat sonra (191±138 mg/dl) ulaştı (p<0.01). CPK enzim düzeyi ise (354±738 mg/dl) erişti (p<0.01). SGOT,SGPT ve LDH enzimleri trombolitik tedavi-den 18 saat sonra değişmeye başladı (p<0.05). Koles-terol trigliserit, düşük dansiteli lipoprotein (LDL) düzeylerinde önemli değişiklik olmadı. Yüksek dan-siteli lipoprotein (HDL) trombolitik tedaviden 18 saat sonra artmaya başladı
Several studies have shown that infarct size is re-duced after trombolytic treatement in patients with acute myocardial infarction. The present study was pelformed to compare clinical and laboratory results in acute myocardial infarction patients following ei-ther intravenous thrombolysis or plasebo in our Co-ronary Care Unite. We peiformed intravenous strep-tokinase (n=46) within 6 hours from onset of chest hain. Total hospitalization days were not changed between patients with thrombolytic treatement and Placebo (10±4 gün vs 11 ±5 gün, p<0.304, respectively). CK-MB started significantly to change after 6 hours (176±138 mgldl, p<0.01). CPK, reached its peak level within 12 hours after thrombolytic treate-ment. SGOT, SGPT and LDII begun significantly change within 18 hours after thrombolytic treate-ment. Cholesterol, trigliserit, LDL were not changed significantly. But HDL increased significantly in pa-tients with thrombolytic treatement within 18 hours after thrombolytic treatment.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Femur Boyu Ve Distal Femur Epifiz Sekonder Ossıfıkasyon Merkezının Sonografık Ölçumlerinin Karşılaştırılması
Sema Soysal, Ali Acar, Kemal Ödev, Ergün Onur
Araştırma makalesi
Özeti
Femur Boyu Ve Distal Femur Epifiz Sekonder Ossıfıkasyon Merkezının Sonografık Ölçumlerinin Karşılaştırılması
ComparIson Of SonographIc Measurements Of The DIstal Femoral EpIphyseal Secondary OssıfIcatIon Center And The Femur Length
Gebeliğin 36. haftasından itibaren ultrasonografi ile femur boyu (FL) ve distal femur epifiz sekonder ossifikasyon merkezinin (DFE) milimetrik ölçümleri karşılaştırıldı. DEE25 mm ölçüldügünde FL ortala-ması 71.14 mm ve <5 mm ölçüldügünde ise 66.95 mm bulunmuştur. Çalışmada DFE ile Elinin milimetrik ölçümleri arasında lineer bir ilişki olduğu gösterildi. Böylece DFE'nin sonografik takibi ile FL hakkında bilgi sa-hibi olunabilecegi kanısına varıldı.
Comparison of Sonographic Measurements of the Distal Femoral Epiphyseal Secondary Ossıfication Center and the Femur Length From the 36 th week gestation milimetric measure of the femur length (FL) and the distal femoral epiphyseal secondary ossification center (DFE) determined by ultrasound was compared. When the DFE measure mm mean of the FL 71.14 mm and as for one measured <5 mm mean of the FL 66.95 mm were founded. in (his study was indicated on the lineer relation between the DEE and FL. We decided that assessment of the DFE by ultrasound can be information about the FL.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kekemelik - Cinsiyete Bağlı Farklılıklar
Aysen Özkan, Ali C. Arık
Araştırma makalesi
Özeti
Kekemelik - Cinsiyete Bağlı Farklılıklar
StutterIng
Kekemelik konuşmanın akışını önemli ölçüde bozacak biçimde seslerin ya da hecelerin tekrarlan-ması ya da uzatılmasıdır.Bugüne kadar nevrotik bir durum, öğrenilmiş bir davranış ya da yapısal bir bo-zukluğa dayanan bir hastalık olduğu düşünülmüşse de nedeni kesin olarak saptanamamıştır. Bu çalış-mada hastalığın etiyolojisine ışık tutmak amacıyla kekerneliğin cinsiyete göre bir farklılık gösterip göstermediği araştırılmıştır. Bu amaçla kekemelik tanısı almış 45 çocuğun dosyaları gözden geçirilmiş ve farklılıklar döküme edilerek karşılaştırılmıştır. istatistiksel hesaplamalar t testine göre yapılmıştır. Çalışma sonucunda kız çocuklarda hastalık öncesi emosyonel travma, ailede psikiyatrik .hastalık öy-küsü ve geçirnsizliğin erkeklere oranla önemli dere-cede fazla bulunduğu saptanmıştır. Bu bulgular emosyonel faktörlerin özellikle kızlarda kekemelikte presipite edici ya da etiyolojik faktörler olabileceğini düşündürmüştür.
The essential feature of this disorder is a marked inzpairment in speech fluency characterized by frequent repetitions or prolongations of so. unds or syllables. [Ip until now it has been considered to be a neurotic condition, a learned behavior or structurel disorder. Never the lens, the cause of this disorder has not been established for certain.In (his study to onlighten the etiology of (his condition dıllerences related to sex has been investigated. With (his aim medical records of 45 children diagnosed as stuitering, has been reviewed, differences documented and compared. in statistical calculations t-test has been used. As a rest& of this study it has been found that in females emotional trauma prior to illness, family history of psychiatric disorder and family disharmony vere significantly more abundant compared to males. These results suggest that in stuttering emotional factor may be presipitating or etiological factors in females more so than males.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Akut Miyokard İnfarktüslü Hastalarda Serum Selenyum Düzeyı
Ali Bayram, Mehmet Erkoç, Aşkın Işımer, Ahmet Soyal, Ahmet Aydın, Alaaddin Avşar
Araştırma makalesi
Özeti
Akut Miyokard İnfarktüslü Hastalarda Serum Selenyum Düzeyı
Serum SelenIum Levels In PatIents WIth Acute MyocardIal InfarctIon
Akut miyokard infarktüslü 37 ve sağlıklı 33 ol-guda serum selenyum düzeyi araştırıldı. Ilk grupta selenyum düzeyi 49.340 9.906 Agit, ve ikinci grup-ta 70.849±12.868 pgİL olup, iki grup arasında an-lamlı farklılık bulundu (p<0.01). Selenyum düzeyi ile cinsiyet, sigara ve hipertansiyon arasında ilişki saptanamazken; selenyum düzeyi, 60 yaşın üze-rindeki olgularda 60 yaşın altındakilere göre anlamlı şekilde düşük bulundu (p<0.05). Koroner arter hastalığı ile serum selenyum düzeyi arasında anlamlı bir ilişkinin bulunduğu •ve bu ilişkinin açıklanabilmesi için prospektif çalışmalara ve hayvan deneylerine gereksinim olduğu kanaatine varıldı.
We investigated the serum selenium levels in 37 patients with acute myocardial infarction (Group I) and in 33 healthy people (Group II). The mean levels of selenium in both groups were 49.340.906 pgl L and 70.849±12.868 pgiL, respectively. There was significant difference between two groups (p<0.01). There was no relationship between selenium levels and sex, smoking and hypertension. The selenium levels showed decrease in patients older than sixty compared to those under sixty (p<0.05). In conclusion, we found that there was meaning relationship between serum selenium levels and cora onary artery disease. In order to describe the relation-ship we need prospective clinical and experimental studies with more detail.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Deneysel Optik Sinir Lezyonlarında Uyarılmış Potansiyellerin Değışımı
Osman Acar, Hamiyet Pekel, Erdal Kalkan, Süleyman Okudan
Araştırma makalesi
Özeti
Deneysel Optik Sinir Lezyonlarında Uyarılmış Potansiyellerin Değışımı
VarIatIons Of VIsual Evoked PotentIals In ExperImental OptIc Nerve LsIons
Bu deneysel çalışmada 10 adet tavşanın sağ optik sinirlerinin altına, giderek artan kalınlıkta filmler yerleştirilmiş ve flaş görsel uyarılmış potansiyel (f GUP) kayıtları alınmıştır. Elde edilen kayıtlardaki la-tans zamanı ve amplitüd değerlerinin, film kalınlığına göre değişimi literatür ışığında tartışılmıştır.
in this experimental study, filırıs which are in gradually thicknesses were placed under the rignt n.Opticus in 10 rabbits, and flash visual evoked po-tential (VEP) records were taken after the replace-ment of each film. Under the light of the literature the changes in la-tens time and amplitude values of the recordings which we have got were discussed due to changes of film thicknesses.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kromolin Sodyum İle Stabilize Edılmış Nasal Mast Hücrelerının Işık Mıkroskobik Sevıyede Incelenmesı
Aydan Canbilen, Ahmet Salbacak, Selçuk Duman
Araştırma makalesi
Özeti
Kromolin Sodyum İle Stabilize Edılmış Nasal Mast Hücrelerının Işık Mıkroskobik Sevıyede Incelenmesı
LIght MIcroscopIc InvestIgatIon Of StabIlIzed Nasal Mast Cells Of Rats
Bu çalışmada, bir bis-kromon tiirevi olan kromo-lin sodyum un sıçan nasal mast hücrelerine olan etki-si ışık mikroskobik seviyede incelendi. Kullanılan 20 adet albino dişi ve erkek sıçan Selçuk üniversitesi Tıp Fakültesi Deney Hayvanları Laboratuvarından temin edildi. Sıçanlar iki gruba ayrıldı. Kontrol grubundaki 10 sıçan hiçbir madde verilmeden eterle bayıltıldı ve re-gio respiratoria nasi'denfrontal kesiler alındı. Ikinci gruba inhalasyon yoluyla kromolin sodyum verildik-ten sonra burunları kesildi. Kesilen burunların hepsi oda ısısında üç gün Carnoy fiksatifi içinde tesbit edildi. Alkol takibi yapılan dokulardan 5 mikrometre kalınlıgında kesitler alınarak toluidin mavisi ve al-sian mavisi-safraızin O boyaları ile boyanarak ince-lendi. Sonuçta, nasal mukozada gözlenen mast hücre degranülasyonunda hiç bir azalmanın olmadığı, buna karşılık bağ dokusu mast hücre degranü-lasyonunda belirgin ölçüde bir azalmanın olduğu tesbit edildi.
In this light microscopic study, the effects of cromolyn sodium on nasal mast cells of rat was itıvesiigated using alcian blue-safranin O and toluidin blue staining methods. The investigation was peıformed on 20 male and female albino rats which were obtained from the Experimental Animal Laboratory of the Faculty of Medicine, Selçuk University. Rats were divided into two groups of ten rats each. First group was considered as control group. Cromolyn sodium was administered to the second group. Rats were anesthetized by ether and regio respiratoria nasi of rats were frontally excised. Tissues were fixed in Carnoy solution for three days at room temperature, dehydrated with absolute alcohol and embedded in paraffin. Five micrometer sections were cut from the paraffin blocks and stained with alcian blue-safranin O and toluidin blue solutions. frı conclusion, this study revealed that, as an inhibitory agent, cromolyn sodium is ineffective on nasal mucosal most cells but significantly effective on connective tissue mast cells.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Oriner Sıstem Infeksıyon Etkeni E.colplerin Çeşıtlı Antibakteriyellere Duyarlılıkları
Alaaddin Pahsa, Murat Dayanç, Halil Kurt, Hüseyin Gün
Araştırma makalesi
Özeti
Oriner Sıstem Infeksıyon Etkeni E.colplerin Çeşıtlı Antibakteriyellere Duyarlılıkları
The SensItIvIty To VarIous AntIbacterIals Of E.colI That Is EtIologIc Agent In ÜrIner System InfectIon
Çalışmamızda üriner sistem şikayeti olan olgu-ların idrar kültürlerinden izole ve identifiye edilen E.coli suşlartnın çeşitli antibakteriyellere olan duy-arlılıkları disk diffüıyon yöntmi ile araştırıldt. En duyarlı antibiyotik %83.9 ile Gentamisin, en az duy-arlı antibiyotik ise %8.1 ile Ampisilin olarak saptandı.
In our study we investigated antimicrobial susceptibility of E.coli strains isolated from the urine cultures of patients with urinary system complaints by disc dıllusion method. We found Gentamycine as the most susceptibile antibiotic and Ampicilline as the least susceptibile antibiotic, 83.9%, 8.1% respectively.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Çeşıtlı Solid Tümörlü Hastalarda Antı-Hcv Pozitifliği
A. Zeki Şengil, Mahmut Baykan, Ayşen Karabayraktar, Mehmet Çerçi, Bülent Baysal, Ali Koşar
Araştırma makalesi
Özeti
Çeşıtlı Solid Tümörlü Hastalarda Antı-Hcv Pozitifliği
The AntI-Hcv SeroposItIvIty In PatIents WIth DIfferent SolId Tumors
Bu çalışmada yeni tanı konmuş, daha önce kan trasfüzyonu ve herhangi bi cerrahi müdahale öyküsü vermeyen, karaciğer dışı solid tümörlü 46 hastanın serumundan anti-HCV pozitifliği II. kuşak ELISA yöntemi ile değerlendirildi. Hastaların 147i akciğer kanseri (Ca) 7'si lenfoma, 57 meme Ca, hipernef-roma ve 15'i diğer tümörlere sahipti. Toplam hasta-ların 5'inde (%10.8) anti-HCV pozitif bulunduğu; bunların 4'ü akciğer Ca'll, 17 beyin tümörlü hasta-lardan (113) idi. Hastaların hepsinin ALT seviyeleri normal; serum demiri ve demir bağlama kapasiteleri ile %73.9'unda hemoglobin ve hematokrit seviyeleri azalmış bulundu. Ayrıca hastaların 3'ünde (%6.5) HBsAg, 21'inde (%45.6) anti-HBc pozitif bulundu. Sonuç olarak; tesbit edilen anti-HBc pozitifliği Hep-atitis B virüs (HVB)'ün infeksiyonunu gösterirken, benzer buluşma yoluna sahip Hepatitis C virüsü (HCV) infeksiyonu da olasıdır. Kronik infeksiyon yapma niteliği taşıyan HCV'nin bir bulgusu olan anti-HCV pozitifliğinin immün sistemi bozulmuş olan kanser hastalarında normal populasyondan daha fazla görülmesi beklenir. Ancak ilginç olan 5 anti-HCV pozitifliğin 4'ünün akciğer Ca'lı hastalarda tespit edilmesidir.
Tumors In This study, anti-HCV seropozitivity was inves-tigated in 46 new diagnosed patients with different solid tumors without hepatocelluler carcinoma, which they have not received any transfusion or sur-gical operation. The positivity was evaluated using by second generation ELISA system. Patients are consist of 14 lung cancer (Ca), 7 lymphoma, 5 breast Ca, 5 hipernephroma and 15 other tumors. Anti-HCV positivity was in 5 (10.8%) of 46 pa-tients, and 4 of this positive patients were with lung Ca (4114,28.5%), and 1 was with brain Ca (113). ALT levels were normal, serum iron and iron-binding capacily were decrased in all patients, hae-moglobin and haemotocrit were also decreased in 73.9% of patients. In addition, 3 patients (6.5%) HBsAg, 21 patients (45.6%) anti HBc were found to be positive. As a result, the high positivity of anti-HBc while the HBsAg was low positive showed that there was IIBV infection, and the HCV infecton was alsa expected with the same transmission ways. Anti-HCV positivity as a marker of HCV infection-which can produce the chronic carrier state is more expected in cancer patients. They have allected immun status than normal population, but 4 of 5 posi-tivity was in Lung Ca patients is of great interest.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Prematüre Bebeklerde Fetal Malnütrisyonun Değerlendırılmesı
Hasan Koç, Ahmet Özel, M. Mansur Tatlı, İbrahim Erkul
Araştırma makalesi
Özeti
Prematüre Bebeklerde Fetal Malnütrisyonun Değerlendırılmesı
EvaluatIon Of Fetal MalnutrItIon In Premature Infants
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağ-ligi ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Yenidoğan Üni-tesine, Ocak 1990-Aralık 1992 tarihleri arasında yatırılan ve gebelik yaşları kesin olarak tesbit edilen 373 prematüre bebekte, 10. persentil ve altındaki fe-tal malnüstrisyon oranı %25.4 olarak bulundu.Fetal malnütrisyonun 32. gebelik haftasından itibaren arttığı gözlendi. 95 fetal malnütrisyonlu bebeğin %66.3fünde anneye %4.2'sinde çocuğa ait sebepler gözlendi. %29.5 vakada sebep bulunamadı. Feta! malnütrisyonlu bebeklerin klinik seyirleri incelenip fetal malnütrisyonunun prematüre mortalitesi üzerine etkileri tartışıldı.
In 373 prematüre babies whose gestational ages were determined exactly, the incidence of fetal mal-nutrition chat is described as birth weight at or be-low 10th centile was found 25.4%. The rate of fetad malnutrition was increasing after 32nd week of ges-tational age. Maternal causes were determined in 66.3% of 95 patients with fetal malnutrition Feta! causes were found in 4.2% and no cause in 29.5% of cases. An obvious effect of fetal malnutrition on pre-mature mortality rates was observed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Çocukluk Çağı İnvajinasyonları
Alaaddin Dilsiz, Aytekin Kaymakçı, Osman Güler, Burhan Köseoğlu, Fatma Çağlayan
Araştırma makalesi
Özeti
Çocukluk Çağı İnvajinasyonları
ChIldhood IntussusceptIon
Invajinasyon çocukluk çağında en sık rastlanan barsak tıkanıklık nedenidir. S.Ü.T.F. Çocuk cerrahisinde tedavi edilen 11 in-vajinasyonlu hasta retrospektif olarak değelendirildi. Yaş dağılımı, semptom ve bulgular açısından, diğer yayınlarla benzerlik görülürken, farklı olarak kızların çokluğu (K1E:912), hastaların kliniğe geç başvur-duğu, barsak redüksiyon oranının yüksekliği dikkati çekti. Rezeksiyon oranı ile hastaların geç gelişi birbiri ile ilişkili idi. Bu da hastaların yanlış tanı ve tedavi ile zaman kaybetmesine bağlandı.
Intussusception is the most common cause of intestinal obstruction in childhood. 11 children with intussusception were retrospectively reviewed in the departmant of pediatric surgery in Selçuk Üniversity medical faculty. Age configuration, symptoms and signs were similar with the other reports, but most of the patients were girls (girl I boy:9/2) and (his made the difference. Besides intestine resection ratio was high and the patients presentations in hospital were lale. There is a relationship between resection ratio and the patients lale presentations. And this was related to the loss of time with the wrong diagnosis and treatment.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Normal Kışılerde, Glikoz Tolerans Bozukluğu Olanlarda Ve Diabetes Mellituslularda Koroner Kalp Hastaliği Rıskı
Ali Bayram, Hüseyin Kazancı, Alaaddin Avşar, Talat Tavlı, Süleyman Türk, İrfan Güner
Araştırma makalesi
Özeti
Normal Kışılerde, Glikoz Tolerans Bozukluğu Olanlarda Ve Diabetes Mellituslularda Koroner Kalp Hastaliği Rıskı
The RIsk Of Coronary Heart DIsease In Normal Subjects, PatIents WIth Glucose Intolerance And DIabetes MellItus
Tip-2 diabetes mellituslu hastalardu kardiyo-vasküler morbidite ve mortalitenin yüksek olduğu bilinmektedir. Glukoz tolerans bozukluğu olanlarda hiperinsülinemi, hiperkolesterolemi, hiperırigliseri-demi, çok düşük dansiteli lipoprotein kolesterol düzeyinde artış, obezite ve hipertansiyonun daha sık olduğu ve bunlara bağlı olarak koroner kalp hastalığı riskinin arttığı bildirilmiştir. Bu çalışmada; 60'ı normal, 60'1 glukoz tolerans bozukluğu olan ve 60', tip-II diabetes mellituslu top-lam 180 olgu koroner kalp hastalığı ve risk faktörleri yönünden karşılaştırıldı. Body mass indekx glukoz tolerans bozukluğu olanlarda ve diabetes mellituslularda daha yüksek bu-lundu. Sistolik ve diastolik kan basıncı değerleri glu-koz tolerans bozukluğu olanlarda ve diabetikleı-de daha yüksek idi. Açlık kan şekeri, total kolesterol ve trigliserid düzeyleri glukoz tolerans bozukluğu olan-larda ve diabetes mellituslularda daha yüksek; HDL-kolesterol düzeyi ise her iki grupta daha düşüktü. Glukoz tolerans bozukluğu olanların ve diabetes mellitusluların fizik olarak daha inaktif bir yaşam sürdükleri Sonuçta; glukoz tolerans bozukluğu olanlarda da diabetes mellituslulardaki gibi koroner kalp hastalığı risk faktörlerinin artmış olduğu kanaatine varıldı.
It is a know that morbidity of cardiovascular disorders is high in diabetic patients. Besides obesity and hypertension, increased levels of triglycerides and very low density lipoprotein cholesterol were identıfied among high risk factors in the development of coronary arter disease in patients with abnormal oral glucose tolerance test. In this study, i1 is compared with risk factors and coronary heart disease among the patients with 60 abnormal glucose tolerance test and 60 type-II diabetes mellitus and 60 normal cases. Body muss index is found high in patients with' aıabetes melliıbıç and abnormal glucose tolerance les( It was higı- levels of systolic and diastolic blood pressuı e in patients with diabetes mellitus and abnormal glucose rolerance test. The level of triglycerids and totaı s holesterol and fasting blood sugaı were high in patıenıs with diabetes mellitus and abnormal glucose tolerance test, but it was low level of high density liport.teın cholesterol in both groups. It is identıfied mort ınactivelife standart regarding life style in both Finally these results suggested that the risk tactors of coronary artery disease increased in patients with abnormal glucose tolerance test lıke diabetes mellitus
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Dırsek Pozisyonunun Ulnar Sinir İletimine Etkısı
Betigül Yürüten, Kubilay Varlı, Gülay Nurlu, Süleyman İlhan
Araştırma makalesi
Özeti
Dırsek Pozisyonunun Ulnar Sinir İletimine Etkısı
Effects Of Elbow PosItIon On ConductIon VelocIty Of The Ulnar Nerve
Kubital tune! sendromunun tanısında ulnar sinir iletim hızının dirsek, dirsek altı ve dirsek üstü seg-mentlerinde tayini gereklidir. Pratikte bu değerlendirme kol ekstansiyonda iken yapılır. Lite-ratürde dirseğin değişen açılarında ulnar sinir iletim hızının değişebilecek bildirilmektedir. Bu çalışmada dirseğin 180, 90 ve 45 derecelik açılarında, ulnar sinirin dirsek ve dirsek altı segmen-tlerinde, motor ve miks sinir iletim hızları tayin edildi. Kolun fleksiyonu ile, dirsek segmentinde mo-tor iletim hızında, istatistiksel olarak anlamlı azalma bulundu (p<0.05 ). Literatür ışığında sonuçlar tartışıldı.
The conduction velocity of the ulnar nerve must be determined in different segments; across elbow, below elbow and above elbow for diagnosis of cubi-tal tunnel syndrome. The test is usually made when the elbow is in full extension. However the position of the elbow seems to influence the conduction ve-locity of the motor axons of the ulnar nerve. In this study we determined motor and mixed nerve conduction velocities of the ulnar nerve in dif-ferent segments-across elbow and below elbow -al dillerent elbow positions (180, 90, 45). We havt found that when the elbow is flexed, the slowing of the motor conduction velocity of the ulnar nerve in across elbow segment is statistically significant. The results are discussed ander the light of the other literatures.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Mandibula Osteomyeliti
Fuat Yöndemli, Tolga Şahiner, Ersin Bulun
Araştırma makalesi
Özeti
Mandibula Osteomyeliti
OsteomyelItIs Of MandIble
Osteomyelit kemik ve kemik iliğiniıı piyojenik enfeksiyonudur. Yüz kemiklerinin osteomyeliti sık değildir. Bu yazıda posttravnıatik mantibula osteom-yeliti olan bir yaka sunulmuştur.
Osteomyelitis represents a pyogenic infection. Osteornyelitis of the facia! hones is not usual. In this article, We present a case with postraumatic ogeomyelitis of mandible.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Disfajiye Neden Olan Karotid Arter Anomalisi
Ali Bayram, Yılmaz Kabakkaya, Mustafa Bolat, Alaaddin Avşar, Orhan Demir
Araştırma makalesi
Özeti
Disfajiye Neden Olan Karotid Arter Anomalisi
An AbnormalIty Of Common CarotId Artery CausIng DysphagIa
Disfajiye neden olan çeşitli vasküler anomaliler vardır. Disfaji nedeniyle mül-araat eden bir erkek has-tada anjiyografik olarak aberran karatid arter teşhis edildi. Cerrahi tedaviden sonra hastanın şikâyeti tümüyle kayboldu. Literatiirde böyle bir anomallye rastlamadık.
There are various vascular abnormality causing dysphagia. It was angiographically diagnosed an aberran carotid artery in a m.ale complaining dysphagia. After surgical treatment dysphagia disappeared completely. We have not determined such arz abnormality in literature.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yağli Filum Terminale Tethered Kord Sendrdomu
Osman Acar, Uğur Erongun, Mustafa Balevi, Orhan Demir
Araştırma makalesi
Özeti
Yağli Filum Terminale Tethered Kord Sendrdomu
ThIckened FIlum TermInale WIth LIpoma In Tethered Cord Syndrome
Yaygın olarak bilinenin aksine tethered spinal kord sendromunda konus medullarisin normal lokali-zasyonda bulunabileceği çeşitli amşurrnacılarca bildi-rilmektedi•.Bu çalışmada yağlı f 111n1 terminalesi bu-lunan ve konus medullarisin tepe noktası Lı seviyesinde olan bir tethered kord sendromu olgusu sunularak fiteratür eşliğinde tartışılmıştır.
In contrast to the common knowledge on the tethered cord synd•ome, various reports note that co-nus medullaris may have a normal location. In this manuscript a case of tethered cord syndrorrıe which has a conus at Lı level and fatty filum terminale has been presented and liwrature is reviwed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Mastoidite Bağlı Sekonder Gelışen Bır Orbita Absesi Olgusu
Süleyman Okudan, Nazmi Zengin, Mehmet Kemal Gündüz, Mehmet Okka
Araştırma makalesi
Özeti
Mastoidite Bağlı Sekonder Gelışen Bır Orbita Absesi Olgusu
A Case Of OrbItal Abscess Secondary To MastoIdItIs
Görmeyi ve potansiyel olarak hayatı tehdit edici komplikasyonlartnı önlemek için orbital enfekkiyon-ların acilen twıı ve tedavisi çok gereklidir. Bu makalede mastoiditi takiben orbital abse tanısı konan 10 haftalık bir kız çocugunda çeşitli tanı yöntemlerinin ve tedavi seçeneklerinin degeri tartışılmıştır.
in order to prevenl the visual and potentially life-threateııing complications, prompi diagnosis and treatment of orbital infections are vital. In this aı-tic-le, the value of various diagnostic and therapeutic options are discussed in a 10 weeks oldfemale diag-nosed as oı-bital abscess following mastoidits.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Bobızek Leiomyosarkomu
Ali Acar, Recai Gürbüz, Esat M. Arslan, Şükrü Çelik, Salim Güngör
Araştırma makalesi
Özeti
Bobızek Leiomyosarkomu
LeIontyosarconıa Of The KIdney (a Case Report)
Primer renal sarkomlar, böbrek tümörlerinin sa-dece %37inü teşkil ederler. Klinigimize högiir agrısı ve hematiiri nedeniyle başvuran 52 yaşında bir hasta-da, renal leiomyosarkom teşhis edilmiştir. Tanı, pa-tolojik olarak da kesinleştirilmişitir. Bu makalede, renal leionıyosarkomu olan bu hasta, literatür bilgileri eşliğinde tartışılarak sunuldu.
Primaıy renal sarcoma represent 3% of alt kidney tumors. We diagnosed in our clinics 52 year old pa-tient complainingflank pain and her taturia was seen in our clinics. A diagnosis of leiornyosarcoma was made on pathologic examination. In this artiele, this patient with renal leiomyosarcoma are reported and relevant liıerature was discussed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
İnguinal Mersilen Mesı-H Hernioplasti Sonuçlarımız
Şakir Tavlı, Adnan Kaynak, Mikdat Bozer, Şükrü Bülent Özer, İbrahim Ünal Sert
Araştırma makalesi
Özeti
İnguinal Mersilen Mesı-H Hernioplasti Sonuçlarımız
The Results Of 1nguInal MersIlen Mesh HernIoplasty
Geleneksel inguinal huni tamirıtıden sonra nüks oranı ve testiküler komplikasvonlar tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Preperitoneal mesafede peritoneal ve muskulofasial yüzevler arasına seınetik-mesh yerleşiirilerek iiksminal kanal tabanının kuvvet-lendirilmesinin hazt aıyıntafiarı vardır. Kasım 1988-Aralık /992 tarihleri arasında 56 hastada 84 kasık fitıgı suprapuhik transvers kesi kul-lanarak preperitoneal sentetik mesh herniophısti ile tedavi edildi. Ilernioplasti esnasında 56 hastada,' 16'sma rrll abdominal operasyonlar (12 ıransvezikal prostatektomi, 2 Ripstein ameliyatı ve 2 over kisıl eksizyonu) uygulandı hastada eı-keıı 'lüks, 8 olı,ucla hematonı olmak üzere 9 olguda komplikasvon
The recuıTence rate and testicular complications seen (iter COnventional inguinal hernıa repair are stili being dehated. Reilıforcement of the inguinal prepe-ritoneal space between the peritoneal and musculo-fascial planes may have some advantages over the conventional hernia repair. Between November 1988 and December 1992,84 groin hernias in 56 patients >vere treated with preper-itoneal svnthetic mersilen mesh hernioplasty through a suprapubic transverse incision. During hernioplasty, lower abdoıninal operations (12 trans-vesical prostatectomy, 2 Ripstein operations and 2 oyarian cystectomies) vere pelformed on 10 of the patients. Early recurrence in one patient and hematoma in 8 patients developed
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Üretral Polip: İnfravezikal Obstruksiyon Ve Hematüri Nedenı (iki Vaka Bildirimi)
Ali Acar, Recai Gürbüz, Şükrü Çelik, Esat M. Arslan, Kadir Ceylan
Araştırma makalesi
Özeti
Üretral Polip: İnfravezikal Obstruksiyon Ve Hematüri Nedenı (iki Vaka Bildirimi)
Urethral Polyp: A Cause Of InfravesIcale ObstructIon And HematurIa (two Cases Report)
Üretral polipler nadir bir obstrüktif üropati nede-nidir. Vakalarm tamamına yakını erkeklerde görül-mektedir:Özellikle 3 ve 6 yaşları arasında daha sık teşhis edilmektedir. Biz hematüri ve obstruksiyona neden olan 2 yaka teşhis ettik. Bu bildiri ile uretral polipi olan hastalar literatür bilgileri eşliginde tartışılarak sunuldu.
Urethral polyps are u rare cause of obstructive uropathy. Nearly a11 cases of urethral polps occur in males. They are most ofien discovered between the ages of 3 and 6 years. We diagnosed two patients complaining hematuria and obstruction. In this arti•le those patients with ureihral polyps are reported and releyant literature was discussed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sternal Kondrosarkomanin Sandwıch Teknikli Çelik Protezle Tedavisı
Cevat Özpınar, Sami Ceran, Mehmet Yeniterzi, Tahir Yüksek, Ufuk Özergin, Hasan Solak
Araştırma makalesi
Özeti
Sternal Kondrosarkomanin Sandwıch Teknikli Çelik Protezle Tedavisı
The Treatment Of Sternal C Lı Ndro Sarko Ma S WIth SandwIch TechnIcs UsIng Steel ProthesIs
Kondrosarkomalar gögüs duvarının en sık görülen neoplaznflarıdır. Vakaların %75'inde bu tümörler kostokondral bileşkelerden kaynaklanırlar. ileri solunum sıkıntılı kondrosarkomalı bir yakaya total tümöı- eksizyonunu takiben sandwich teknik!' sternal protez uygulandı. Bu makalede sternal defekt-lerde gögüs stabilitesini saglavabiimek için adele fle-bleri veya protez uygulamalarının zorunlugn oıgında vurgulandı.
Chondrosaıromas are most frequently a neoplasm of the anterior chest wall, with 75% arising tn either the costochondral archs of the sternum.In this article, o case with severe obstruction rrf trachea due to push-ing of chondrosorcoma was reported and using a ster-nal prosthesis by sandwich technique following (u-mar excission was discussed involving the subject. It was suggested that prostheses er tissue flaps should be used to amid flrıfl chest in sternal defects.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Supra Ventrıküler Taşikardilerin Tedavısınde Adenosının Yerı
Talat Tavlı, Vedide Tavlı, Hasan Gök
Araştırma makalesi
Özeti
Supra Ventrıküler Taşikardilerin Tedavısınde Adenosının Yerı
The Place Of Adenosın In The Treatment Of Supra Ventrıcular TachycardIas
Adenosine Triphosphate (ATP), Adenosinin yıllar öncesinde Avrupada kullanılan aktif metaboliti olarak ABD'de supra ventriküler taşikardilerin tedavi-sinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu ilaç, ven-triküler taşikardilerin (VT). aberasyonlu SVT`lerden ayıncı tanısında ve paroksismal S Vrnin episod-lannda tercih edilmektedir.
Adenosine Triphosphate (ATP), as the active metabolite of Adenosine used in Europe years ago, has been widely used in the treatment of supra ventricular tachycardias in the USA. This drug is used for vein-tricular tachycardias (VT). It is preferred in the differential diagnosis from aberrant SVTs and in episodes of paroxysmal S Vrn.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kontakt Lensler: Endikasyonları, Komplikasyonları Ve Kontrendikasyonları
Süleyman Okudan, Mehmet Okka, Ahmet Özkağnıcı
Araştırma makalesi
Özeti
Kontakt Lensler: Endikasyonları, Komplikasyonları Ve Kontrendikasyonları
Contact Lenses: Indıcatıons, Complıcatıons And Contraındıcatıons
Kontakt lenslerin tarihçesi oldukça eskiılir. Ilk kez 16. yüzyılda Leonardo de Vinci ile başlaını.ş ve günümüze kadar çok aşamalar kaydenniştir. 1926 yılında skleral lens, 1942 yılında korneal lens, 1962 yılında hidrofilik lens ve 198011i yıllarda silikon lensler geliştirilmiştir. Kontakt lensler önceleri optik amaçla refraksiyon kusurlarının düzeltilmesnde kul-lanılirken daha sonraları kozmetik amaçla ve korncanın hastalıklarında tedavi amacı ile kullanılır duruma gelmiştir
The history of contact lenses is very old. It started with Leonardo de Vinci in the 16th century for the first time, and many stages have been recorded until today. Scleral lenses were developed in 1926, corneal lenses in 1942, hydrophilic lenses in 1962 and silicone lenses in 198011i. While contact lenses were used to correct refractive defects for optical purposes, later they became used for cosmetic purposes and for the treatment of horn diseases.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta