Yıl: 1999, Cilt: 15, Sayı: 3
Tüm Sayı(PDF)
Araştırma makalesi
İnsan Fetuslarında Plexus Brachialis Oluşumuna Katılan Yapıların Morfometrik Yöntemle Değerlendirilmesi
İsmihan İlknur Uysal, Muzaffer Şeker, Mustafa Büyükmumcu, Ahmet Kağan Karabulut, Taner Ziylan, Nurullah Yücel
Araştırma makalesi
Özeti
İnsan Fetuslarında Plexus Brachialis Oluşumuna Katılan Yapıların Morfometrik Yöntemle Değerlendirilmesi
Bu çalışmada 100 fetusda (ikinci trimester 75 - üçüncü trimester 25), iki taraflı yapılan diseksiyonlarda toplam 200 adet plexus brachialis incelendi. Diseksiyon sırasında lup ve mikroskop kullanılarak, normal ve morfolojik var yasyon gösteren plexus brachialis'ler tespit edildi. Plexus brachialis'leri oluşturan elemanların uzunluk ve kalınlıkları kumpas yardımı ile ölçülerek fotoğrafları çekildi. Veriler SPSS programında (Windows için 8.0) Pe- arson korelasyon testi ve Student t-testi ile istatistiksel olarak değerlendirildi. Yapılan çalışmada 93 adet normal (05, 06, C7, C8 ve T1 spinal sinirlerin oluşturduğu) plexus brachialis tespit edildi. Uzunluk ölçümleri açısından kız ve erkek arasında 08, T1, truncus superior ve truncus medius'un ve kalınlık açısından, sağ ve sol arasında trun- cus inferior division dorsalis'in ortalamalarında anlamlı farklılığa rastlanırken, diğer parametrelerin ortalamaları arasındaki farkın istatistiksel açıdan anlamlı olmadığı gözlendi. Literatürdeki verilerle karşılaştırılarak tartışıldı. Bu bulguların fetal hayatta periferik sinir sistemi gelişimi hakkında ve konuyla ilgili cerrahi uygulamalarda pratik açısından yararlı olabileceği ve teşhis ve tedavide çıkabilecek komplikasyonlar açısından bölgenin anatomik özelliğinin bireylere göre göz önünde bulundurulmasının gerekli olduğu kanaatine varıldı.
The Morphometric Analysis of the Brachial Plexus Formation in Human Fetuses. This study was carried out in 100 fetuses (75; 2nd trimester, 25; 3rd trimester) and totally 200 brachial plexus were evaluated under examination stereomlcroscope. After bilateral fine dissection, to perform morphometric stu- dies; the thickness and/or length of the each part that contribute to the formation of the brachial plexus were me- asured by calipers. Photographs of the brachial plexuses were taken after dissection. Data was statistically analy- sed by Pearson correlation and Student t-tests using SPSS softvvare (for vvindovvs 8.0). İn this study, 93 fetuses vvere decided as normal (the brachial plexus consist of the 5th, 6th, 7th, 8th cervical nerves and 1st thoracic nerve). The mean value of the length of the 8th cervical, 1st thoracic, upper trunk and middle trunk showed sta tistically significant difference betvveen female and male. The mean value of the thickness of the posterior di vision of lower trunk showed statistically significant difference betvveen right and left side. There was no sig nificant difference in other parameters. Pegarding to the correlation values betvveen the age and the measured parameters, the grovvth rate of the each part that contribute to the formation of the brachial plexus was higher in 2nd trimester than in 3rd trimester. The reported results may provide useful information about the fetal de- velopment of peripheral nervous system, and in the diagnostic and therapeutic approach of paediatric surgeons for preventing complications.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
İnsan Fetuslarında Plexus Brachialis Oluşumuna Katılan Yapıların Morfometrik Yöntemle Değerlendirilmesi
İsmihan İlknur Uysal, Muzaffer Şeker, Mustafa Büyükmumcu, Ahmet Kağan Karabulut, Taner Ziylan, Nurullah Yücel
Araştırma makalesi
Özeti
İnsan Fetuslarında Plexus Brachialis Oluşumuna Katılan Yapıların Morfometrik Yöntemle Değerlendirilmesi
Bu çalışmada 100 fetusda (ikinci trimester 75 - üçüncü trimester 25), iki taraflı yapılan diseksiyonlarda toplam 200 adet plexus brachialis incelendi. Diseksiyon sırasında lup ve mikroskop kullanılarak, normal ve morfolojik var yasyon gösteren plexus brachialis'ler tespit edildi. Plexus brachialis'leri oluşturan elemanların uzunluk ve kalınlıkları kumpas yardımı ile ölçülerek fotoğrafları çekildi. Veriler SPSS programında (Windows için 8.0) Pe- arson korelasyon testi ve Student t-testi ile istatistiksel olarak değerlendirildi. Yapılan çalışmada 93 adet normal (05, 06, C7, C8 ve T1 spinal sinirlerin oluşturduğu) plexus brachialis tespit edildi. Uzunluk ölçümleri açısından kız ve erkek arasında 08, T1, truncus superior ve truncus medius'un ve kalınlık açısından, sağ ve sol arasında trun- cus inferior division dorsalis'in ortalamalarında anlamlı farklılığa rastlanırken, diğer parametrelerin ortalamaları arasındaki farkın istatistiksel açıdan anlamlı olmadığı gözlendi. Literatürdeki verilerle karşılaştırılarak tartışıldı. Bu bulguların fetal hayatta periferik sinir sistemi gelişimi hakkında ve konuyla ilgili cerrahi uygulamalarda pratik açısından yararlı olabileceği ve teşhis ve tedavide çıkabilecek komplikasyonlar açısından bölgenin anatomik özelliğinin bireylere göre göz önünde bulundurulmasının gerekli olduğu kanaatine varıldı.
The Morphometric Analysis of the Brachial Plexus Formation in Human Fetuses. This study was carried out in 100 fetuses (75; 2nd trimester, 25; 3rd trimester) and totally 200 brachial plexus were evaluated under examination stereomlcroscope. After bilateral fine dissection, to perform morphometric stu- dies; the thickness and/or length of the each part that contribute to the formation of the brachial plexus were me- asured by calipers. Photographs of the brachial plexuses were taken after dissection. Data was statistically analy- sed by Pearson correlation and Student t-tests using SPSS softvvare (for vvindovvs 8.0). İn this study, 93 fetuses vvere decided as normal (the brachial plexus consist of the 5th, 6th, 7th, 8th cervical nerves and 1st thoracic nerve). The mean value of the length of the 8th cervical, 1st thoracic, upper trunk and middle trunk showed sta tistically significant difference betvveen female and male. The mean value of the thickness of the posterior di vision of lower trunk showed statistically significant difference betvveen right and left side. There was no sig nificant difference in other parameters. Pegarding to the correlation values betvveen the age and the measured parameters, the grovvth rate of the each part that contribute to the formation of the brachial plexus was higher in 2nd trimester than in 3rd trimester. The reported results may provide useful information about the fetal de- velopment of peripheral nervous system, and in the diagnostic and therapeutic approach of paediatric surgeons for preventing complications.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
İzole Tavşan Mesane Detrusor Düz Kasında Hipotermi İle Karbakol Cevaplarının Arttırılması Ve Bunun Ca2+, K+ Ve Na+ Kanalları İle İlişkisi
Kısmet Esra Atalık, Ayşe Saide Şahin, Mehmet Kılıç, Necdet Doğan
Araştırma makalesi
Özeti
İzole Tavşan Mesane Detrusor Düz Kasında Hipotermi İle Karbakol Cevaplarının Arttırılması Ve Bunun Ca2+, K+ Ve Na+ Kanalları İle İlişkisi
The Effect Of HypothermIa On Carbachol-Induced ContractIons Of The RabbIt Isolated Detrusor Smooth Muscle And The Role Of CalcIum, PotassIum And SodIum Channels In ThIs ActIon
İzole tavşan mesane detrusor düz kasında yapılan bu çalışmada, 10'6 M konsantrasyonda uygulanan karbakol ile oluşturulan kasılma cevaplarına hipoterminin etkisini, bu etkiden sorumlu olan kalsiyum (Ca2 + ) kaynağını ve yine bu etkide potasyum (KT) ve sodyum (Na+ ) kanal blokörlerinin rolünü araştırmak amaçlanmıştır. 10'6 M kon santrasyonda uygulanan karbakol ile oluşan kasılmalar, banyo ısısının 37°C den 28°C ye düşürülmesiyle anlamlı olarak artmıştır. W '6 M verapamil ilavesinde, bu kasılmaların inhibe edilmediği ve 3x10'4 M kafein varlığında ise hipotermiye bağlı kasılma cevabının arttığı gözlenmiştir. Ca2 + ile aktive edilen K* kanallarının blokörü tet- raetilamonyum (TEA, 10'4 M) varlığında hipotermiye bağlı cevap artışı değişmezken, Na+ kanal blokörü pilsikainid (10'7M) varlığında hipotermiye bağlı cevap artışı anlamlı olarak azalmıştır. Ca2 + 'suz ortamda ise karbakol ile elde edilen kasılma kontrole göre belirgin olarak azalmıştır. Ancak hipotermi, kasılma cevaplarında belirgin artışa neden olmuştur. Sonuç olarak izole tavşan mesanesi detrusor düz kasında yapılan bu çalışmada, karbakol ile oluşturulan kasılma cevaplarının hipotermi ile artışında hücre içi kalsiyum depolarının ve membranda bulunan Na+ kanallarının rollerinin önemli olduğu, bunun yanısıra Ca+ 2 ' a bağımlı K* kanallarının rolünün olmadığı be lirtilebilir.
İn this study, the effect of hypothermia on the carbachol-induced contractions and the role of calcium, potassium and sodium channels in this effect were investigated in the rabbit isolated detrusor smooth muscle of urinary blad- der. The contractions induced by 10'6 M carbachol were enhanced by cooling of medium from 37 to 28°C. The hypothermia-induced contractions were not inhibited by 10'6 M verapamil and tetraethylammonium (TEA, 10'4 M) the blocker of Ca2 + -activated K* channels but were enhanced in the presence of 3x10'4 M caffeine and reduced by the sodium-channel blocker pilsicainid ( W 7 M) significantly. When these procedures were repeated in the Ca2 + -free Solutions, the carbachol-induced contractions were smaller than that of obtained in normal medium and these responses were enhanced by cooling. These results suggest that, intracellular Ca2 + pools and memb- ranal Na+ channels but not Ca -activated /C channels may play a functional role in the cooling-induced cont ractions of rabbit detrusor smooth muscle.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Yatırılarak Tüberküloz Tedavisi Başlanan 391 Hastanın Değerlendirilmesi
Ercan Ertoy, Emine İnci Tuncer, Mecit Suerdem
Araştırma makalesi
Özeti
Yatırılarak Tüberküloz Tedavisi Başlanan 391 Hastanın Değerlendirilmesi
EvaulatIon Of 391 PatIents HospItalIsed And ReceIved TuberculosIs Therapy
1992-1995 yılları arasında kliniğimizde yatarak tedavi gören 391 (267 erkek, 124 kadın) tüberkülozlu hastanın takip ve direnç özelliklerini belirlemeyi amaçladık. Bunun için hastaların klinik dosyalarını ve çevre il ve ilçelerdeki dispanser kayıtlarını inceledik. 323 (% 80) hastada bakteriyolojik veya patolojik olarak kesin tüberküloz tanısı ko nulmuştu. Akciğer paran kim tüberkülozlu hastalardan balgam tetkiki yapılmış olanların % 81.7'sinde mikroskopda tüberküloz basili görüldü, % 42.5'inde kültürde üreme oldu. Direnç testi yapılan 122 hastanın 82 (%67.2)'sinde bir veya birden fazla ilaca direnç tespit edildi. Primer direnç % 38.5, sekonder direnç % 28.7 oranlarında belirlendi. Hastaların 92'sinin (% 23.5) takiplerinin yapılmadığı ve tedavilerinin sonlandırılmadığı tespit edildi. Bunların içinden 68 (% 17.3) hastanın Verem Savaş Dispanserlerinde kayıtlarının olmadığı görüldü. Bu bulgular, hastalarımızın eğitimi ve takipleri konusunda yeterli olmadığımızı göstermektedir.
We evaluated 391 (267 male, 124 female) tuberculosis patients received chemotherapy in the Department of Pul- monary Diseases betvveen 1992 and 1995. For this purpose, we investigated hospital and dispanseries fileş of these patients. İn 323 (80.0 %) cases, definite bacteriologic or pathologic diagnosis of tuberculosis vvere made. Asidoresistant bacilli vvere positive in 246 (81.7 %) of pulmonary tuberculosis cases who had the microbiological evaluation of sputum and 128 (42.5 %) cases had positive culture. Drug susceptibility tests vvere made in 122 cases, 82 (67.2 %) of these cases had at least resistance to on e of the drugs. Primer and seconder durg- resistance vvere 38.5 % and 28.7 %, respectively. The follow up of 92 (23.5 %) cases was not regular and their management was not continued. The registrations of 68 (17.3 %) of these cases vvere not found in the dis panseries. Ali these findings shovv that efforts of tuberculosis control and education are insufficient in our city.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Mahmut Mutlu, Tunç Cevat Öğün, Mehmet Arazi, M. İ. Safa Kapıcıoğlu, Ömer Şafak, Abdurrahman Kutlu
Araştırma makalesi
Özeti
The Results Of TranspedIcular FIxatIon Of Unstable Thoracolumbar Vertebral Fractures
Nisan-1990 ve Mayıs-1997 tarihleri arasında 101 hastanın vertebra kırıkları cerrahi olarak tedavi edildi. Ortalama takip süresi 27 ay idi. Yetmiş erkek ve 31 bayan hastanın ortalama yaşı 35.9 olarak bulundu. En sık birinci lumbar vertebra etkilenmişti. 94 burst kırığı, 22 kompresyon kırığı, 4 kırıklı-çıkık ve 1 emniyet kemeri yaralanması tespit edildi. Nörolojik durum, 59 hastada Frankel-E, 14 hastada Frankel-A düzeyindeydi. Ortalama lokal kifoz açısı24 derece ve anterior kompresyon yüzdesi %40.7 idi. Ortalama spinal kanal tutulumu %44.5 olarak bulundu. Ame liyatlar ortalama dörtbuçuk gün içinde yapıldı. Ameliyat sonrası tüm hastalarda korse kullanıldı. Komplikasyonlar; bir hastada sreprospinal sıvı fistülü, iki yüzeyel enfeksiyon ve bir bası yarası olarak gözlendi. Nörolojik kaybı olan onsekiz hasta kısmi olarak, iki hasta ise tam olarak düzeldi. Bu kırıkların tespitinde 394 transpediküler vida kul lanıldı. Otuzbir vida eğilmesi, 9 vida kırılması ve 19 vida yer değiştirmesi tespit edildi. Transpediküler fiksasyon to- rakolumbar vertebra kırık cerrahisinde etkili bir tedavi yöntemi olarak bulundu. Sonuç olarak, iyi seçilmiş vakalarda vertebra kırıklarının posterior yaklaşımla cerrahi tedavisi, komplikasyonları ol makla birlikte etkili bir tedavi metodu olarak bulundu.
Betvveen April 1990 and May 1997, 101 patients with unstable thoracolumbar vertebral fractures were treated operatively. The mean follow-up was 27 (3-66) months. There were 70 men and 31 women. The mean age was 35.9 (18-69) years. Etiology was falling from a height in most of them (56.4%). The delay from the original trauma to the presentation ranged from 2 hours to 7 days. First lumbar vertebra was affected mostly (35.5%). According to the Deniş classification, there were 94 burst fractures, 22 compression fractures, 4 fracture-dislocations and one seat-belt injury. Fiftynine patients had Frankel type E, and 14 had Frankel type A neurologic status. The me- dium angle of local kyphosis was 24° and the percentage of anterior compression was 40.7%. The percentage of average spinal canal involvement was 44.5%. The average time after the trauma till the operation was 4.5 days (6 hrs-20 days). The mean operative time was 135 minutes and 2.8 units of whole blood transfusion was used on the average, intraoperatively. Postoperative bracing was applied to ali of the patients. One CSF fistula, two su- perficial infections and one pressure sore were noted as early complications. Eighteen patients with neurologic deficits had partial, and two patients had full recovery. 394 transpedicular screvvs vvere used and there vvere 31 (7.8%) bent screvvs, 9 (2.2%) screvv breakages and 19 (4.8%) screvv migrations. Transpedicular fixation was found to be an effective method for thoracolumbar vertebral fracture surgery.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Ağır Preeklamptik Gebelerin İmmünolojik Yönden Değerlendirilmesi
Hüseyin Görkemli, Havvana Albeni, Çetin Çelik, Ali Acar, Cemalettin Akyürek
Araştırma makalesi
Özeti
Ağır Preeklamptik Gebelerin İmmünolojik Yönden Değerlendirilmesi
ImmunologIc EvaluatIon Of Severe PreeclamptIc PregnancIes.
Mart 1998 ile Kasım 1998 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakütesi Kadın Hastalıkları ve Doğum kliniğine başvuran 20 kontrol ve 20 ağır preeklamptik olmak üzere toplam 40 hastanın immünolojik yönden değerlendirilebilmesi için total IgG. IgM, ASO, CHP, C3c ve RF değerlerine bakıldı. Postpartum 15 günden sonra aynı değerlere tekrar bakıldı. Kontrol grubu normal doğum için gelmiş miadındaki sağlıklı gebelerden oluşturuldu. Sonuçlar karşılaştırıldığında hem kontrol grubu ile prepartum ağır preeklamptik gebeler, hem de prepartum ve postpartum ağır preeklamptik gebeler arasında yukardaki değerler gözönüne alındığında anlamlı bir farklılık bu lunamadı (p>0.05). Bu tür immünolojik bir araştırmanın yapılabilmesi için, ELİZA yöntemi ile parametrelerin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Betvveen March 1998 and November 1998; 20 control and 20 severe preeclamptic, totally 40 pregnant women were evaluated in Selçuk University Medical Faculty, Department of Obstetrics and Gyneacology. İn order to find out the immunologic basis of preeclampsia, total IgG, IgM, ASO, CRP, C3c and RF markers were studied. The control group was formed by healthy term pregnant women. No statistical significant difference was found be- tween the groups according to the immunologic markers (p>0.05). ELISA analysis was needed for such an immunologic study to find out the real differences between the groups.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
İnferior Oblik Hiperfonksiyonunda Binoküler Görme
Ümit Kamış, Birsen Gökyiğit, Ömer Faruk Yılmaz
Araştırma makalesi
Özeti
İnferior Oblik Hiperfonksiyonunda Binoküler Görme
BInocular VIsIon In InferIor OblIque HyperfunctIon
Amaç: İnferior oblik hiperfonksiyonu olan hastalarda ambliyopi ve binokülarite sıklığının hiperfonksiyonunun si metrik veya asimetrik olmasına göre araştırılması. Gereç ve Yöntem : İstanbul Beyoğlu Hastanesi Göz Kliniği Şaşılık Biriminde muayene edilen heterotropyalı 93 hastada İnferior oblik hiperfonksiyonu (İOHF) olduğu görüldü. Her iki gözdeki İOHF'nu eşit olan 32 hasta "simetrik" olarak, değişik olan 61 hasta "asimetrik" olarak gruplandırıldı. Hastaların ambliyopi ve binokülariteleri retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Simetrik grupta ambliyopi % 21.37, asimetrik grupta % 55.73 olarak bulundu. Güvenilir bir füzyon muayenesi uygulanan 69 hastadan simetrik grupta füzyon % 74.07, asimetrik grupta % 35.71 olarak kaydedildi. İki grup arasında fark istatistik olarak anlamlı bu lundu (px0.05). Sonuç: Asimetrik inferior oblik hiperfonksiyonu olan hastalarda ambliyopi oluşması ve binoküler görmenin gelişmemesi riski açısından dikkatli takip gerekmektedir.
Purpose: Investigation of frequency of amblyopia and binocularity in patients with symmetric or asymmetric in ferior oblique hyperfunction. Material and methods : This study includes 93 patients with heterotropia which were found to have inferior oblique hyperfunction (IOH) upon examination in İstanbul beyoğlu Hospital Eye Clinic Strabismus Department. 32 patients who had equal İOHF in both eyes were grouped as "symmetric" and 61 pa tients who had unequal İOHF as "asymmetric". Findings: İn the group with symmetric İOHF, amlyopia was found in 21.37 % of cases and in asymmetric group 55.73 %. İn 69 patients who had reliable fusion examination, bet- ween the fusion was recorded in 74.07 %in the symmetric group and 35.71 % in the asymmetric group. There was a significant difference two groups (p < 0.05). Results: Because of the risk of developing amblyopia and in- hibition of binocular Vision we, one should follow patients with asymmetric İOHF very carefully.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sezaryen Anestezisinde Ketamin-Tiyopental Ve Ketamin-Midazolam Kombinasyonlarının Karşılaştırılması
Selmin Ökesli, Alper Yosunkaya, Ateş Duman, Ali Borazan, Sema Tuncer, Aybars Tavlan
Araştırma makalesi
Özeti
Sezaryen Anestezisinde Ketamin-Tiyopental Ve Ketamin-Midazolam Kombinasyonlarının Karşılaştırılması
The ComparIson Of KetamIne-ThIopental And KetamIne-MIdazolam CombInatIons For Ceasarean SectIon AnaesthesIa
Sezaryen ameliyatlarında kullanılan genel anesteziklerin anne ile birlikte yenidoğanı da etkilemesi anestetik ajan seçimini daha da önemli kılar. Sadece ketamin kullanılan olgularda özellikle eksitatör fenomen (EF) gibi is tenmeyen etkiler yüksek oranda görülmektedir. Bu etkilerin, düşük dozlarda azaldığı gösterilmiştir. Bu çalışmada, elektif sezaryen olgularında, indüksiyonda düşük doz ketamine tiyopental veya midazolam eklenerek, anneye ve yenidoğan APGAR skoru üzerine olan etkileri karşılaştırıldı. Elektif sezaryen operasyonu geçirecek ASA-I kla- sifikasyonuna giren 42 kadın hasta randomize olarak eşit iki gruba ayrıldı. Hastalara premedikasyon yapılmadı. İndüksiyonda; I.Gruba İV 1mg/kg ketamin+ 3 mg/kg tiyopental, II. Gruba İV 1mg/kg ketamin+0.2mg/kg mi dazolam uygulandı. Her iki gruba IV 1-1.5 mg/kg süksinil kolin verilerek entübasyon yapıldı. Bebek çıkana kadar hastalar %100O2 ile solutuldu. Doğumdan sonra idame; %50 02 +%50 N2 O+%1-1.5 ısofluran ve atrakuryum ile sağlandı. Operasyondan önce, indüksiyondan, cilt insizyonundan, bebek çıktıktan sonra kan basıncı ve kalp atım hızları kaydedildi. Yenidoğan APGAR skorları 1 ve 5. dakikalarda değerlendirildi. Operasyondan sonra an nede farkında olma ve ketamine ait yan etkiler araştırıldı. Bulgular student's t testi ile değerlendirildi. Hemodinamik parametreler açısından her iki grup arasında fark yoktu (P>0.05). I. Gruptan 2 hastada postoperatif EF gözlendi. 1. ve 5. dakikalarda kaydedilen APGAR skorlar karşılaştırıldığında gruplar arası fark tespit edilmedi (P>0.05). Se zaryen operasyonlarında kullanılan her iki yöntemin gerek annede meydana getirdiği yeterli derinlikte anestezide, gerekse yenidoğan APGAR skorları açısından birbirlerine herhangi bir üstünlüğünün olmadığı gözlendi. Fakat ke tamine midazolam ilavesinin, postoperatif ketaminin istenmeyen etkilerini azaltığı için daha uygun bir yöntem olacağı kanısına varıldı.
The choice of anaesthetics for ceasarean sections is important for both the nevvborn and the mother. Emergence phenomena (EP) is observed with clinical doses of ketamine that can be avoided with lower doses. Ketamine- thiopentone or ketamine-midazolam combinations were used for ceasarean section anaesthesia induction. Side effects and newborn APGAR scores were evaluated. After institutional approval and informed consent 42 women (ASA I) were randomly allocated to two groups . Group I (n=21) recieved induction doses of IV ketamine 1mg/ kg+thiopentone 3mg/kg, group II (n=21) recieved ketamine 1 mg/kg+midazolam 0.2mg/kg. Both groups were in- tubated with IV1-1.5mg/kg succinylcholine. The patients were ventilated with 100% 02 until the umblical cord was clamped. Anaesthesia was maintained with 50%02+50%N20, 1-1.5% isoflurane and atracurium. Heart rate, ar- terial pressures were recorded before the operation, induction, skin incision and perioperatively. The APGAR sco res were evaluated at the first and 5th minutes. The patients were intervieved 12 hours postoperatively for EP. The data was analysed with Student's t test. The two groups were hemodynamicaly comparable (p>0.05). EP was observed in 2 patients of group I. The APGAR scores were similar in both groups (p>0.05). Both anaesthetic combinations shovved similarity in APGAR scores and anaesthesia. Because of its fewer side effects ke- tamine+midazolam combination is more favourable.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
6 Mm Goretex Stretch Politetraflouroetilen Greft İle Arteriovenoz Shunt Deneyimimiz
Cevat Özpınar, Kemalettin Hoşgör, Kadir Durgut, Ufuk Özergin
Araştırma makalesi
Özeti
6 Mm Goretex Stretch Politetraflouroetilen Greft İle Arteriovenoz Shunt Deneyimimiz
ArterIovenous Shunt ExperIence WIth 6 Mm Stretch PolItetra Floureoethylene Graft
Bu makalede hemodializ programına alınmış kronik renal yetmezliği bulunan hastalarda arteriovenoz fistül kullanılamadığı durumlarda strech politetrafloro etilen (PTFE) greft ile A-V shunt'ın kısa ve orta dönem sonuçları tartışıldı.
İn this article early and late results of PTFE vascular access grafts in patients with chronic renal failuer who have unsuccessfull arteriovenous fistula was discussed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Olgu sunumu
Lynch Sendromu
Mustafa Şahin, Faruk Aksoy, Ömer Karahan, Hüsnü Alptekin
Olgu sunumu
Özeti
Lynch Sendromu
Lynch Syndrome
Kolon kanserlerinin etiyolojik faktörleri ile ilgili çalışmalar uzun süredir devam etmektedir. Genetik faktörlerin etkili olduğu iki klinik tablo tanımlanmıştır. Bunlar familyal adenomatöz polipoid sendrom ve Lynch sendromudur. Oto- zomal dominant geçiş gösteren Lynch sendromu yüksek penetransa sahiptir ve kolon kanserlerinin küçük bir gru bunu oluşturmaktadır. Birinci derece akrabalarından 4 kişide kolon kanseri bulunan ve kendisi de kolon kanseri nedeniyle öpere edilen bir Lynch sendromu vakası literatür eşliğinde sunuldu.
Studies related to the etiological factors of colon cancers have been carried on for a long time. Two syndrome af- fected by genetic factors have been defined; these are familial adenomatozis polypoid syndrome and Lynch syndrome. Lynch syndrome transmissed autosomal dominantly and had a high penetrans is a small group of colon cancers. A case operated for colon cancer, and there are 4 cases bearing colon cancer in her family is pre- sented as a Lynch syndrome, and the related literatüre are reviewed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Akondroplazili Bir Olgu Sunumu
Mehmet Emre Atabek, Kürşad Aydın, Bülent Oran, İbrahim Erkul
Olgu sunumu
Özeti
Akondroplazili Bir Olgu Sunumu
AchondroplasIa: A Case Report
Bir konjenital iskelet sistemi hastalığı olan akondroplazi, otozomal dominant kalıtımla geçmesine rağmen olguların yaklaşık % 75' i yeni mutasyonlar sonucu meydana gelmektedir. Özellikle proksimal ekstremitelerdeki kısalık, burun kökü basıklığı, baş çevresinin geniş olması, alt çenenin ve alının belirgin olması karakteristik klinik bul gulardır. Tekrarlayan üst solunum yolu enfeksiyonları ve orta kulak iltihabı yaygındır. Bu yazıda, otozomal do minant geçiş gösteren ve tekrarlayan orta kulak İltihabı olan olgu, nadir görülmesi nedeniyle sunulmuştur.
Achondroplasia, a congenital skeletal disorder, is inherited in an autosomal dominant fashion, but approximately 75 % of cases have new dominant mutations. The characteristic clinical findings are short extremities with majör shortening proximally, depressed nasal bridge, large head, bulging forehead, and prominent mandible. Recurrent upper airway infections and otitis media are common. İn this paper, a case report, who has autosomal dominant inheritence and recurrent otitis media is presented because of rare appearance.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Efor Sonrası Gelişen Primer Subklavian Ven Trombozu Vaka Takdimi
Cevat Özpınar, Ufuk Özergin, Niyazi Görmüş, Kadir Durgut
Olgu sunumu
Özeti
Efor Sonrası Gelişen Primer Subklavian Ven Trombozu Vaka Takdimi
PrImary SubclavIan VeIn ThrombosIs After Effort Case Report
Efor sonrasında sol kolda şişlik ve bası hissi ile başvuran 38 yaşında bayan hasta takdim edildi. Şikayetlerinin başlamasından 2 gün sonra kliniğimize başvuran hasta detaylı olarak muayene edildi. Üst extremite venografisi ile sol axiller-sublavian venlerde trombüs saptandı. Antikoagülan ve müteakiben antiagregan tedavi uygulandı. Hastanın sol kolundaki semptomlar tamamen düzeldi. Kliniğe yatışının 7. gününde ora! v/arfarin ve antiagregan tedavisi ile taburcu edildi. 3 aylık kontrolde nüks görülmedi. Perde asarken meydana gelen primer subklavian ven trombozunun (Paget-Schroetter Sendromu) nadir görülen bir vaka olduğu düşünüldüğünden ilgili llteeratür eşliğinde tartışıldı.
A 38 year-old-female patient found svvelling and an oppressive feeling in the left superior limb after effort was reported. Two days after the beginning of symptoms she admitted to our hospital and detail examination was performed. Diagnosis of thrombosis of the left axillary-subclavian vein was confirmed by venography. Anticoagulan and then antiagregan therapy was performed. Left arm symptoms of this patient were almost improved. The patient discharged on the 7 th hospital day with oral vvarfarin antiagregan therapy. 3 months after the onset of the disorder any recurrent symptom has not seen. İt was thought this was a rare case of primary subsclavian vein thrombosis (Paget-Schroetter Syndrome) caused by hanging the curtains.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta