Yıl: 2014, Cilt: 30, Sayı: Ek
Tüm Sayı(PDF)
Derleme
Prediyabet
Evrim Çakır
Derleme
Özeti
Prediyabet
PredIabetes
Prediyabet sıklığı tüm dünyada giderek artış göstermektedir.
2030’lu yıllarda 470 milyondan fazla kişide prediyabet izleneceği
tahmin edilmektedir. Prediyabet, glisemik değerlerin normal ile
diabetes mellitus (DM) arasında değiştiği DM gelişimi için yüksek risk
grubunu tanımlamak için kullanılır. Prediyabette insülin direnci ve beta
hücre disfonksiyonu glukoz seviyesinde aşikar değişiklik izlenmeden
başlamaktadır. Gözlemsel çalışmalarda prediyabetin kronik böbrek
hastalığı, küçük fiber nöropati, retinopati ve artmış serebrovasküler
ve kardiovaküler hastalık riski ile ilişkili olduğu bildirilmiştir. Bu
derlemede prediyabetin tanımı ve prediyabetin mikrovasküler ve
makrovasküler hastalıklarla birlikteliği değerlendirilmiştir.
The prevelans of prediabetes is increasing over the world. It is estimated that more than 470 million people will have prediabetes by 2030. Prediabetes is defined as intermediate state between normal and diabetic glycaemic values and high risk categories for DM development. Insulin resistance and beta cell dysfuction start with prediabet before marked glucose changes. In observational studies it has been reported that the relationship was found between prediabetes and chronic renal disease, small fiber neuropathy, retinopathy, serebrovascular and cardiovascular disesase. In this review, it was evaluated that the definition of prediabetes and its microvascular and macrovascular complications.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Deneysel Serebral İskemi Modelleri
Gökhan Kalaycı, Gönül Gürol, Fatih Ekici
Derleme
Özeti
Deneysel Serebral İskemi Modelleri
ExperImental Cerebral IschemIa Models
Serebral iskemi beyindeki serebral kan akımındaki azalma olarak
tanımlanmaktadır. İnsandaki serebral iskemiyi taklit etmek adına
çeşitli deneysel modeller geliştirilmiştir. Bu modeller iskemik beyin
hasarının patofizyolojisini anlamamıza katkıda bulunmakta ve yeni
tedavilerin ve nöroprotektif stratejilerin geliştirilmesine de olanak
sağlayabilmektedirler. Sonuç olarak, deneysel çalışmalarda seçilen
modelin insandaki serebral iskeminin klinik ve laboratuvar bulgularını
en iyi yansıtan ve en uygun model olması gerekmektedir.
Cerebral ischemia is defined as a reduction of cerebral blood
flow in brain. Various experimental models of cerebral ischemia in
humans has been developed to mimic closely the human ischemia.
These experimental models have contributed the understanding of
the pathophysiology of ischemic brain injury and may also allow the
development of new neuroprotective strategies and new treatments.
As a conclusion, the selected model in the experimental studies
must be the most appropriate model that best reflect the clinical and
laboratory findings in human cerebral ischemia.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tip 2 Diyabet Tedavisinde Yeni Bir Alternatif: Sodyumglukoz
co-Transporter-2 İnhibitörleri
Cevdet Duran, Orkide Kutlu
Derleme
Özeti
Tip 2 Diyabet Tedavisinde Yeni Bir Alternatif: Sodyumglukoz
co-Transporter-2 İnhibitörleri
A New AlternatIve In The Treatment Of Type 2 DIabetes: SodIumglucose
co-Transporter-2 InhIbItors
Dünya üzerinde tip 2 diyabet sıklığı giderek artmaktadır.
Hernekadar diyabetes mellitus tedavisi için günümüzde birçok
tedavi seçeneği bulunsa da glisemik kontroldeki başarı oranları
halen yetersizdir. Sodium Glucose Co-transporter (SGLT)2
inhibitörleri insülin etkisinden bağımsız etki gösteren yeni bir sınıf
antihiperglisemik ajanlardır. SGLT2 inhibitörleri idrarla glukoz
atılımını arttırarak plazma glukoz düzeylerini düşürürler. Günümüzde
değişik fazlarda klinik çalışmaları devam eden birçok molekül vardır.
Mevcut çalışmalar bu grup ilaçların iyi tolere edildiğini, hipoglisemi
yapmadan kilo kaybıyla beraber kan şekeri düzeylerini kontrol altına
aldığını göstermiştir. Bu yazıda böbreğin glukoz hemostazındaki rolü
ve renal glukoz absorbsiyonu SGLT2 inhibitörleri ile inhibisyonunun
etkileri irdelendi.
The prevalence of type 2 diabetes mellitus is increasing
worldwide. Although there are a number of treatments currently
avaible to treat diabetes mellitus, glycemic control rates remain poor.
Sodium Glucose Co-transporter (SGLT) 2 inhibitors are a novel class
antihyperglycemic agent that act independently of insulin actions.
The SGLT2 inhibitors increase urinary glucose excretion and lower
plasma glucose. There are a lot of SGLT inhibitor molecules in a
different phases of clinical trials is currently avaible. Initial clinical
trials showed that this class of agents are well tolerated and can
effectively control blood sugar levels with reduced weight gain
without hypoglycemia. This manuscript reviews the role of the kidney
in glucose hemostasis and the effects of inhibition of renal glucose
reabsorbtion by SGLT2 inhibitors.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Diyabetes Mellitusun Mikrovasküler K
Emre Avcı, Erdinç Çakır
Derleme
Özeti
Diyabetes Mellitusun Mikrovasküler K
MIcrovascular ComplIcatIon Of DIabetes MellItus:
dIabetIc Nephropathy
Diyabetik nefropati, diyabetes mellitusun önemli mikrovasküler
komplikasyonlarından biridir. Diyabetik nefropati, hem tip I hem de
tip II diyabetes mellitusun major komplikasyonu olarak gelişmektedir.
Aynı zamanda, son dönem böbrek yetmezliğinin en önemli nedenidir.
Hiperglisemi ve arteriyal hipertansiyon, diyabetik nefropati için
esas risk faktörleridir, ancak genetik yatkınlık hem tip I hem de
tip II diyabet için büyük önem taşır. Hiperglisemi, hipertansiyon,
obezite, kalıtsal hastalıklar, sigara kullanımı ve ilerleyen yaş gibi
diğer birçok risk faktörü de diyabetik nefropatinin gelişimine katkı
sağlamaktadır. Normal albuminüriden mikroalbuminüriye ilerleme
diyabetik nefropatide ilk adım olarak kabul edilir. Daha sonra, belirgin
proteinüri, azalmış glomerüler filtrasyon hızı ve son dönem böbrek
yetmezliği gelişir.
Diabetic nephropathy is one of the important microvascular
complications of diabetes mellitus. Diabetic nephropathy develops
as major complication of both type 1 and type 2 diabetes mellitus.
At the same time, it is currently the leading cause of end-stage renal
disease. Two of the main risk factors for diabetic nephropathy are
hyperglycemia and arterial hypertension, but the genetic susceptibility
in both type 1 and type 2 diabetes is of great importance. Contribute
to the development of diabetic nephropathy other risk factors such as
hyperglycemia, hypertension, obesity, hereditary diseases, smoking,
and advanced age. The progression from normal albuminuria
to microalbuminuria is accepted as the initial step in diabetic
nephropathy, and then distinctive proteinuria, decreased glomerular
filtration rate, and end-stage renal failure develops.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Olgu sunumu
Tur-M Operasyonu Yapılacak Kalp Transplantasyon Adayı Hastaya Anestezik Yaklaşım
Mustafa Nuri Deniz, Nezih Sertöz
Olgu sunumu
Özeti
Tur-M Operasyonu Yapılacak Kalp Transplantasyon Adayı Hastaya Anestezik Yaklaşım
AnesthetIc Approach To The CandIdate For Heart Transplant To
undergo Tur-M
Saddle blok, özellikle yaşlı ve yüksek kardiyak riskli hastalarda hemodinamik stabiliteyi koruyarak yeterli anestezi sağlanması açısından ideal bir uygulamadır. Transüretral mesane rezeksiyonu (TUR-M) planlanan 52 yaşında mesane tümörü olan erkek hastanın özgeçmişinde HT, DM, ve konjestif kalp yetmezliği mevcuttu. Ekokardiyografisinde: LVEF % 20, RVEF % 28, MY 30, TY 20, biventriküler global hipokinezi, sağ ve sol yapılarda ileri derece dedilatasyon vardı. Hasta, (ASA IV) olarak değerlendirildi. TUR-M Operasyonu saddle blok ile gerçekleştirildi. Mesane tümörü olan yüksek riskli hastada saddle bloğun nöroaksiyel blok ve genel anesteziye oranla daha güvenli ve yeterli bir anestezi yöntemi olduğunu düşünüyoruz.
Saddle block is an ideal procedure that can provide sufficient anesthesia by protecting hemodynamic stability especially in elder patients with high cardiac risk. A 52 years old male patient with bladder tumor who was scheduled for transurethral bladder resection (TUR-B) had history of hypertension, diabetes mellitus and congestive heart failure. Echocardiography showed that LVEF was 20%; RVEF was 28% and there were insufficiency (MVI) of third degree, insufficiency (TVI) of second degree, biventricular global hypokinesia and remarkable dilatation on the right and left structures of the heart. The patient was considered as having ASA class IV. He had TUR-B under saddle block. In conclusion, we considered that saddle blockade was a more safe and efficient anesthetic procedure rather than neuroaxial blockade or general anesthesia for the highrisk patient who had bladder tumor.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Posttravmatik Karaciğer Laserasyonunda Nonoperatif Tedavi: Hepatik Arter Embolizasyonu
Murat Çakır, Tevfik Küçükkartallar, Ahmet Tekin, Faruk Aksoy
Olgu sunumu
Özeti
Posttravmatik Karaciğer Laserasyonunda Nonoperatif Tedavi: Hepatik Arter Embolizasyonu
Non-OperatIve Treatment In Post-TraumatIc LIver LaceratIon: HepatIc Artery EmbolIzatIon
Karaciğer karın travmalarında en sık yaralanan organdır ve
mortalite oranı halen çok yüksektir. Gelişen tanı metodları ile
nonoperatif takip gündeme gelmiştir. Geç dönemde intraparankimal
hematom artışı ile sarılığa sebep olmuş nonoperatif yöntemlerle tedavi
edilen bir vakayı sunmayı amaçladık. Künt karın travması sonrası
karaciğer yaralanması olan 17 yaşında erkek hastaya geç dönemde
büyüyen, genel durumunu bozan ve sarılığa sebep olan hemotom
nedeniyle embolektomi uygulanarak tedavi edildi. Geç dönemde
karaciğer parankim içi hemotomların artabileceği, artan hemotoma
bağlı intraparankimal safra yollarına bası nedeniyle hastanın sarılığı
ortaya çıkacağı ve bu durumun cerrahi dışı yöntemlerle etkin bir
şekilde tedavi edilebileceği bilinmelidir.
The liver is the most frequently wounded organ in the abdominal traumas and the rate of mortality is still very high. We aimed to present a case that was treated with non-operative methods which led to hepatitis because of increase in intraparenchymal hematoma in the late period. Seventeen-year-old male patient who had liver laceration after blunt abdominal traumas was treated with embolectomy due to liver hematoma. In late period, liver parenchymal hematoma can be increased and patients can develop hepatitis because of increased hematoma pressure on intraparenchymal biliary tract and this situation can be effectively treated with non-surgical methods.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Karın Ağrısı İle Gelen Hastada Yaygın Arteriyal Tromboz–vaskülit
Özlem Özer Çakır, Gökhan Güngör, Hüseyin Ataseven, Ali Demir
Olgu sunumu
Özeti
Karın Ağrısı İle Gelen Hastada Yaygın Arteriyal Tromboz–vaskülit
DIssemInated ArterIal ThrombosIs In A PatIent PresentIng WIth
abdomInal PaIn-VasculItIs
Büyük damar vasküliti primer vaskülitlerin bir parçası olmakla
birlikte, daha çok aorta ve onun dallarının kronik granülomatöz
inflamasyonu ve obliteratif değişiklikleriyle karakterizedir. Takayasu
arteritinde abdominal vasküler yapılar sık tutulmasına rağmen karın
ağrısı nadir tanımlanan klinik bir semptomudur. Şimdiye kadar tıp
literatüründe ilk semptomu akut ya da kronik karın ağrısı olan on üç
Takayasu arteriti olgusu bildirilmiştir. Bizim olgumuzda da acil servise
akut karın ağrısı ile başvuran 45 yaşındaki kadın hastada abdominal
görüntüleme yönteminde aorta ve dallarında yaygın trombüs ve
organ enfarktı ortaya çıkan, büyük damar vasküliti (Takayasu arteriti)
hastasını sunmayı amaçladık.
Large vessel vasculitis, although a part of the primary
vasculitides, more branches of the aorta and is characterized by
chronic granulomatous inflammation, and obliterative changes.
Abdominal pain is rarely described as a clinical manifestation of
Takayasu arteritis, although abdominal vascular involvement is
common in this disease. Until now, at the medical literature, which
is the first symptom of acute or chronic abdominal pain have been
reported in thirteen cases with Takayasu’s arteritis. In our case, we
aimed to present that the diagnosis of the large vessel vasculitis
(Takayasu’s arteritis) at the 45 years old woman admitted to the
emergency room with acute abdominal pain and her abdominal
imaging method showed that organ infarction and widespread
thrombosis with branches of the aorta.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
97 Yaşında St Segment Yükselmeli Akut Miyokard İnfarktüsünde Primer Perkütan Girişim
Derya Tok, Nurcan Başar, İrfan Fırat Özcan, Kumral Çağlı, Sinan Aydoğdu
Olgu sunumu
Özeti
97 Yaşında St Segment Yükselmeli Akut Miyokard İnfarktüsünde Primer Perkütan Girişim
PrImary Percutaneous InterventIon In 97 Year Old PatIent
Günümüzde 80 yaş üstü insanların sayısı giderek artmaktadır.
Bu hastalar kardiyovasküler hastaların önemli bir kısmını
oluşturmaktadır. Akut koroner sendromunun sıklığı, mortalitesi ve
morbiditesi yaşla birlikte artmaktadır. Buna rağmen ST yükselmeli
miyokard infarktüsü geçiren ileri yaş bu hastalarda primer perkütan
girişim sonuçları ile ilgili kısıtlı veriler bulunmaktadır. Bu yazıda 2
saatlik göğüs ağrısı ile başvuran akut inferior miyokard infarktüsü
saptanan ve başarılı şekilde primer perkütan girişim yapılan 97
yaşında bir hasta olgu olarak sunulmuştur. Bu olgu ışığında, ileri yaş
hasta grubunda primer perkütan girişiminin yapılabilirliğini literatürü
gözden geçirmek suretiyle tartışmak amaçlanmıştır
The part of population over 80 years old has increased in the
last decades. Older population constitiutes major part of patients
with cardiovascular diseases. The mortality, the morbidity and the
frequency of acute coronary syndromes rise as the age of patients
increases. The data related with the benefit of primary coronary
intervention for old aged population is limited.Here we present 97
year old patient who applied with inferior myocardial infarction at the
second hour of his chest pain and underwent to primary percutaneous
intervention successfully. We wanted to discuss the current literature
pertinent with our case.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Vertebral Arter Diseksiyonu Sonucu Oluşan Opalski Sendromu
Haluk Gümüş, Murat Serhat Aygün
Olgu sunumu
Özeti
Vertebral Arter Diseksiyonu Sonucu Oluşan Opalski Sendromu
A Result Of The Vertebral Artery DIseksIyonu OpalskI Syndrome
Vertebral arter diseksiyonu (VAD) gençler arasında giderek artan
sıklıkta tanı konan bir inme nedenidir. Opalski sendromu, lateral
meduller sendrom (Wallenberg sendromu) bulgularına ek olarak
ipsilateral hemiparezinin eşlik ettiği, vertebral arter tıkanıklığına
bağlı olarak gelişen, piramidal çaprazdan sonra kortikospinal yolları
etkileyen alt medullar lezyonun yol açtığı bir sendromdur. Bu yazıda
spontan vertebral arter diseksiyonu sonucu gelişen opalski sendromlu
bır olgu literatürler eşliğinde tartışılacaktır.
Vertebral artery dissection (VAD) among young people often
diagnosed in an increasing cause of a stroke. Opalski syndrome which
is due to a lesion of the lower medulla involving the corticospinal
tract after the pyramidal decussation, results from an occlusion of
the vertebral artery and in this syndrome ipsilateral hemiparesia is
associated with symptoms of lateral medullary syndrome (Wallenberg
syndrome). In this paper a case of spontaneous vertebral artery
dissection caused by opalski syndrome will be discussed with
literature.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Dokuz Yaşında Bir Anca İlişkili Vaskülit
Ahmet Midhat Elmacı, Selver Özekinci, Ahmet Baran
Olgu sunumu
Özeti
Dokuz Yaşında Bir Anca İlişkili Vaskülit
Anca AssocIated WIth VasculItIs In A 9-Year-Old
Antinötrofil sitoplazmik antikor (ANCA) ilişkili küçük damar
vasküliti, böbrek tutulumunun en ciddi ve ortak bulgusu olan ve
hayatı tehdit eden bir hastalık grubudur. Mikroskopik polianjitis (MPA)
çocuklarda nadir görülen bir vaskülit olup, pauci-immun hızlı ilerleyen
glomerulonefrit ve pulmoner-renal sendrom ile karakterizedir.
Dokuz yaşında bir erkek çocuk döküntü, artralji ve idrar renginin
koyulaşması şikayeti ile kliniğe yatırıldı. İdrar analizinde proteinüri
ve hematüri mevcuttu. Hastanın laboratuvar incelemesinde anemi,
böbrek yetmezliği ve p-ANCA pozitifliği saptandı. Toraks BT’sinde
yaygın infiltrasyon mevcuttu. Böbrek biyopsisinde kresentik
glomerulonefrit vardı, immunfloresan inceleme negatifdi. Hastada
mevcut bulgularla MPA düşünüldü. Yüksek doz metil prednizolon,
yüksek doz siklofosfamid tedavisi verildi, böbrek fonksiyonlarında ve
akciğer bulgularında belirgin düzelme gözlendi.
Antineutrophil cytoplasmic autoantibody (ANCA) associated small vessel vasculitis constitutes a group of life-threatening diseases and renal involvement is its most severe and common manifestation. Microscopic polyangiitis (MPA) is a rare form of such vasculitis in children characterized by pulmonary-renal syndrome with pauci-immune rapidly progressive glomerulonephritis. A 9-yearold boy was admitted to our hospital because of rash, arthralgia and dark urine. Urine analyses showed hematuria and proteinuria. Blood examination revealed anemia, renal failure and positive p-ANCA. A chest CT revealed diffuse infitration. The renal biopsy demonstrated crescentic glomerulonephritis, immunofluorescent examination was negative. He was diagnosed MPA. High-dose methylprednisolone and high-dose cyclophosphamide therapy improved all of the lung infltrates and renal function.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Genişlemiş Koroner Atardamarda Renal Kafes Kullanılarak Yapılan Birincil Deri Yoluyla Koroner Girişim
Zeydin Acar, Abdulkadir Kırış, Mustafa Tarık Ağaç, Hakan Erkan
Olgu sunumu
Özeti
Genişlemiş Koroner Atardamarda Renal Kafes Kullanılarak Yapılan Birincil Deri Yoluyla Koroner Girişim
PrImary Percutaneous Coronary InterventIon UsIng A Renal Stent In A Large EctatIc Coronary Artery
Koroner atardamar genişlemesi (KAG), koroner atardamarların
yerel veya yaygın çap artışıdır. Darlığın eşlik ettiği vakalarda, deri
yoluyla koroner girişimi (DYKG) hakkındaki veriler sınırlıdır. Bu
lezyonlarda, karotis, biliyer ve venöz yama damarı için tasarlanmış
farklı kafes sistemleri kullanılmıştır. Kafes yerleştirilmesi sonrası
ek genişletme gerektiğinde çevresel balon kateter kullanılmaktadır.
Bu vakada, renal kafes kullanılarak yapılan birincil DYKG ile tedavi
edilen, genişlemiş sağ koroner atardamarı olan ivegen alt duvar
yürek kası infartüslü bir hastayı bildirdik.
Coronary ectasia is localized or diffuse dilation of coronary arteries. There are limited data about the percutaneous coronary intervention (PCI) of ectatic coronary arteries with stenosis. Different stent systems such as carotid, bilier and venous graft have been used in these lesions. Post-dilation has been performed by peripheric balloon catheter, if necessary. In this case, we reported a patient with acute inferior myocardial infarction and ectatic right coronary artery who was treated with primary PCI using a renal stent.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Üç Olguda Perikardiyal Kist Ve Divertiküller
Bayram Metin, Sami Ceran, Bayram Altuntaş, İsa Döngel
Olgu sunumu
Özeti
Üç Olguda Perikardiyal Kist Ve Divertiküller
PerIcardIal Cysts And DIvertIcula In Three Cases
Perikardial kist ve divertiküller tüm mediastinal kitlelerin
yaklaşık olarak %7’ lik bir kısmını oluştururlar. Perikardiyal kist ve
divertiküller çoğunlukla sağ kardiyofrenik sinüste yer almakla birlikte,
sol kardiyofrenik sinüs, superior mediasten, aortik ark seviyesi ve sol
hilusda da yer alabilirler. Perikardiyal kist ve divertiküller birbirine
yapı, lokalizasyon ve semptom olarak benzer lezyonlardır. Tanılarında
radyografi, BT ve MRG’ nin demostratif önemi vardır. Biz burada üç
olgu üzerinden mediastinal kistik lezyonların ayrıcı tanısında önemli
yer tutan perikardiyal kist ve perikardiyal divertiküllerin semptom,
tanı ve tedavi yönünden benzerliklerine ve farklılıklarına değinmek
istedik.
Pericardial cysts and diverticula compose %7 of all mediastinal
masses. Pericardial cysts and diverticula are generally present
at right cardiophrenic sinus also within left cardiophrenic sinus,
superıor mediastinum, aortic arch level and left hilum. Pericardial
cysts and diverticula are lesions which resemble themselves in
shape, localiaztion and symptoms. Radiography, CT and MRI has
demonstrative importance in their diagnosis. We want to present
similarities and differences of symptoms, diagnosis and treatment
of pericardial cysts and diverticula which are important in differential
diagnosis of mediastinal cystic lesions within these 3 cases.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Kolşisin İle Kontrol Altına Alınan Tekrarlayan Perikardit
Fatma Hilal Yılmaz, Derya Arslan, Osman Güvenç, Buket Uysal Aladağ, Hikmet Akbulut, İsa Yılmaz, Derya Çimen
Olgu sunumu
Özeti
Kolşisin İle Kontrol Altına Alınan Tekrarlayan Perikardit
Recurrent PerIcardItIs Can Be Controlled WIth ColchIcIne
Perikarditler sık görülen bir klinik tablodur. Tekrarlayan perikardit,
akut perikardit geçiren erişkinlerde % 15-30 oranında bildirilirken
çocuklarda nadirdir. Kardiyak tamponad ve konstriktif perikardit gibi
komplikasyonlar çok az görülür. Hastaların çoğu klinik olarak genel
durumu iyi bir şekilde karşımıza çıkarlar. Genellikle vakalar idiyopatik
kalmakla birlikte bazı olgular kronik inflamatuar hastalıklarla ve
kardiyak operasyonlarla ilişkilendirilmektedir.Tekrarlayan perikardit
olgularında romatolojik zemin saptanmasa da kolşisin kullanımına
iyi yanıtlar alınmıştır. Burada sekiz yaşındaki olguda kolşisin ile
kontrol altına alınan, nedeni saptanamamış tekrarlayan bir perikardit
vakasını paylaşmak istedik.
Pericarditis is a common clinical entities. The recurrence rate
of acute pericarditis is 15 % to 30 % inadulthood, whereas it is rare
in children with cases, most of which are case reports. There are
rare complications such as cardiac tamponade and constructive
pericarditis. The majority of patients will have a benign clinical
course. Generally, cases remain as idiopathic chronic inflammatory
diseases and, in some cases associated with cardiac operations.
Recurrent pericarditis in patients without rheumatic origin the use of
colchicine has been a good response. Here we wanted to share the
8-year-old recurren pericarditis patient was kept under control with
colchicine as a rare case of idiopatic with children.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Organofosfat Zehirlenmesine Bağlı Myokard İnfarktüsü Ve Solunum Yetmezliği Gelişen Genç Bir Olgu
Nihal Bakırkalay Aydın, Zehra Küçüktepe
Olgu sunumu
Özeti
Organofosfat Zehirlenmesine Bağlı Myokard İnfarktüsü Ve Solunum Yetmezliği Gelişen Genç Bir Olgu
Organophosphate IntoxIcatIon EmergIng Young A Case Of RespIratory
faIlure And MyocardIal InfarctIon
Organofosfat zehirlenmesi üzerine birçok araştırma bulunmakla
birlikte, organofosfat maruziyeti sonrasında akut myokard infarktüsü
ve solunum yetmezliği gelişen olgu ilk kez bildirilmektedir. 46
yaşında erkek hasta acil servise nefes darlığı, göğüs ağrısı ve bilinç
bulanıklığı şikayetleri ile getirildi. Alınan anamnezde yanlışlıkla tarım
ilacı (Dipterex SP 80 (%80 trichlorphon 0,0 dimethyl phosphonate)
uygulanan ağaçtan kiraz yedikten sonra bu şikayetlerinin olduğu
öğrenildi. Genel durumu kötü, takipneik, bilinci uykuya meyilliydi.
Hasta hemen entübe edildi ve mekanik ventilatöre bağlandı.
Elektrokardiyografisinde sinüs taşikardisi ve V1-4 ‘te patolojik Q ve
ST elevasyonu mevcuttu. Kan tahlilinde troponin yüksek bulundu. Bu
bulgularla hastada organofosfat zehirlenmesine bağlı kalp krizi ve
solunum yetmezliği düşünüldü. Pralidoksim, akut myokard infarktüsü
ve solunum yetmezliği tedavisi sonrasında hasta koroner anjiografi
olmak üzere taburcu edildi. Sonuç olarak organofosfat zehirlenmesine
bağlı gelişen akut myokard infarktüsü ve solunum yetmezliği gözardı
edilmemelidir.
In addition to the many research about organophosphate
poisoning, the fact of acute myocardial infarction and respiratory
failure that happen after organophosphate exposure is firstly
reported. A 46 years old patient was taken into emergency with the
plaint of dispne, chest pain and somnolence. By taking anamnesis,
it is understood that these plaints are occured after eating cherry of
which trees are disinfected with a pesticide (Dipterex SP 80 (%80
trichlorphon 0,0 dimethyl phosphonate). General situation was
miserable, tachypnea and his consciosness was somnolence. The
patient was immediately intubated and connected to the mechanical
ventilator. There was sinus tachycardia in his electrocardiography
and the elevation of pathologic Q and ST elevation in V1-4. Troponin
was high in his blood test. With these indications, it was supposed
that there was heart attack and respiratory failure depending on
organophosphate poisoning on the patient. After the treatment of
piralidoxime, acute myocardial infarction and respiratory failure, the
patient was discharged from hospital for being angiography. Finally,
acute myocardial infarction and respiratory failure which evolve out
of organophosphate poisoning shouldn’t be ignored.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Psikososyal Travma Tarafından Tetiklenen Koroner Arter
spazmının Yol Açtığı Akut Miyokard Enfarktüsü
Mehmet Tekinalp, Hakan Akıllı, Yusuf İzzettin Alihanoğlu, Kurtuluş Özdemir
Olgu sunumu
Özeti
Psikososyal Travma Tarafından Tetiklenen Koroner Arter
spazmının Yol Açtığı Akut Miyokard Enfarktüsü
Acute MyocardIal InfarctIon Due To Coronary Artery Spasm TrIggered
by PsychosocIal Trauma
Koroner arter spazmı, epizotlar sırasında geçici ST segment
elevasyonunun eşlik ettiği spontan göğüs ağrısı epizotları ile
karakterize olan iskemik kalp hastalığının özel bir tipidir. Bu sendrom,
ani ölüme ek olarak akut miyokard enfarktüsü, ventriküler taşikardi
veya fibrilasyon ile ilişkili olabilir. Fizyolojik stres de akut miyokard
enfarktüsü için artmış bir risk ile ilişkilidir. Ağır iş temposundan
kaynaklanan psikososyal travmadan hemen sonra başlayan,
devam eden göğüs ağrısı için acil servise başvuran 23 yaşında
bir erkek hastayı sunduk. Başvuru sırasında ne EKG’sinde ne de
kardiyak enziminde değişme olmadı, fakat takip edilirken akut ST
elevasyonlu MI gelişti. Anjiyografide koroner arterlerde stenoz yoktu.
Tipik semptomları göz önüne alındığında ergonovin testi gerekli
görülmedi. Ca-kanal blokeri ve nitratlar ile semptomları düzeldi.
Hasta bir Ca-kanal blokeri reçete edilerek taburcu edildi ve ileride
göğüs ağrısı olmadı. Sonuç olarak, ağır iş yükünden kaynaklanan
psikososyal stresden ve sempatik hiperaktiviteden dolayı gelişebilen
vazospazmın, bu genç hasta için akut miyokard enfarktüsünün sebebi
olduğunu düşünüyoruz.
Coronary artery spasm is a special type of ischemic heart disease characterized by spontaneous episodes of chest pain accompanied by transitory ST segment elevations during the episodes. This syndrome may be associated with acute myocardial infarction, ventricular tachycardia or fibrillation, as well as with sudden death. Psychosocial stresses are also associated with an increased risk for acute myocardial infarction. We reported a 23 years old, male patient who applied to the emergency department for ongoing chest pain which had begun just after psychosocial trauma arising from heavy business tempo. He had neither ECG, nor cardiac enzym changes during admission, however acute MI with ST elevation occurred while following up period. There was no stenosis in coronary arteries on angiography. Given the typical symptoms, an ergonovine test was considered unnecessary. Administration of Ca-channel blocker and nitrates ameliorated his symptoms. The patient was prescribed a calcium channel blocker at discharge and has had no further chest pain. Finally, we thought that the cause of acute myocardial infarction for this young patient that occurred after vasospasm might be due to sympathetic hyperactivity and psychosocial stresses resulting from heavy work load conditions.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Dilate Kardiyomyopatili Asemptomatik Bir Yenidoğanda
pulmoner Arterden Ayrılan Sol Koroner Arter (alcapa)
sendromu
Hayrullah Alp, Tamer Baysal, Abdullah Alpınar, Sevim Karaarslan
Olgu sunumu
Özeti
Dilate Kardiyomyopatili Asemptomatik Bir Yenidoğanda
pulmoner Arterden Ayrılan Sol Koroner Arter (alcapa)
sendromu
Alcapa Syndrome In An AsymptomatIc Newborn WIth DIlated
cardIomyopathy
Pulmoner arterden ayrılan sol koroner arter (ALCAPA, anomalous
left coronary artery from pulmonary artery) sendromu, nadir görülen
bir doğumsal kalp hastalığı olup sol koroner arterin pulmoner
arterden anormal çıkışına verilen isimdir. Hastalar genellikle
yenidoğan döneminde, doğumdan sonra pulmoner arter basıncı
kritik düzeye düşene kadar asemptomatiktir. Ancak, daha sonraki
dönemlerde sol ventrikül yetmezliği ve infarktüs gelişmektedir.
Kliniğimize dış merkezde üfürüm duyulması nedeniyle sevk edilen
asemptomatik bir yenidoğan vaka sunulmuştur. Ekokardiyografide
dilate kardiyomiyopati tanısı konulan ve sol pulmoner arterin anormal
olarak pulmoner arterden ayrıldığı görülen hastaya yapılan kalp
kataterizasyonu ile ALCAPA sendromu tanısı kesinleştirilmiştir.
Anomalous left coronary artery from pulmonary artery (ALCAPA)
is a rare congenital heart disease in which left coronary artery leaves
from the pulmonary artery. Patients are usually asymptomatic in
neonatal period during the pulmonary artery pressure decreases up
to a critical level. However, afterwards left ventricular failure and
infarction were present. An asymptomatic newborn patient who was
referred our clinic due to cardiac murmur was presented. Dilated
cardiomyopathy and anomalous left coronary artery from pulmonary
artery were diagnosed with echocardiography and during the cardiac
catheterization ALCAPA syndrome was confirmed.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sağ Sinus Valsalva’dan Çıkan Sağ Koroner Arter, Lad Ve
cx Anomalisi
Aydin Akyuz, Ramazan Uygur, Seref Alpsoy, Veli Caglar, Dursun Cayan Akkoyun, Bilal Burak Baltaci
Olgu sunumu
Özeti
Sağ Sinus Valsalva’dan Çıkan Sağ Koroner Arter, Lad Ve
cx Anomalisi
Anomaly Of RIght Coronary, Lad, And Cx ArterIes OrIgInatIng From
rIght SInus Valsalva
Tek koroner arter bütün koroner arter anomalileri içerisinde
yaklaşık olarak % 2-4 oranında gözlenir. Bizim vakamızda, 48
yaşında bayan hastada egzersize bağlı göğüs ağrısı ve yorgunluk
vardı. Hastanın egzersiz elektrokardiogramında 9 mets iş gücünde ST
depresyonu sonrası, biz koroner anjiografide orijinal sol ana koroner
arterin yerinde olmadığını sol ön inen arterin ve sirkumfleks arterin
sağ sinus Valsalvadan sağ koroner arterle birlikte çıktığı çok nadir bir
tek çıkışlı koroner arter anomalisi olduğunu gösterdik. Medikal tedavi
olarak beta bloker ile hastanın semptomları düzeldi. Bu tip koroner
arter anomalileri oldukça seyrektir ve ani ölüm sebebi olabilir.
Single coronary artery is observed in approximately 2-4% of all
coronary artery anomalies. In our case, 48 years old female patient
had exercise-induced angina pectoris and fatigue. After her exercise
electrocardiogram revealed ST depression during 9 mets, we
demonstrated a single coronary artery as an extremely rare anomaly
of coronary artery in which there was no original left main artery as
well as right coronary artery, left anterior descending and circumflex
arteries were originated from right sinus Valsalva. On medical
treatment with beta blocker, her symptoms had recovered. This type
of coronary anomalies is very infrequent and may be a reason of
sudden death.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta