Cengiz Kadıyoran, Hilal Akay Çizmecioğlu, Ahmet Çizmecioğlu, Pınar Didem Yılmaz, Necdet Poyraz
Meryem Aktan, Gül Kanyılmaz, Berrin Benli Yavuz, Mehmet Koç
Esin Kasap
Ayşe Saide Şahin, Emine Dağtekin
\r\n
\r\n\r\n Amaç: Bu çalışmada izole insan umbilikal arterinin bazal tonusu ve hidrojen peroksid (H2O2)’ e bağlı kasılma cevapları üzerine leptinin etkileri ve bu etkilerde nitrik oksitin rolü araştırılmıştır.
\r\n\r\n Gereç ve Yöntemler: Umbilikal arter halkaları sıcaklığı 37°C’ de sabit tutulan %95 O2-%5CO2 karışımı ile gazlandırılan ve Krebs-Henseleit solüsyonu içeren 10 ml’lik izole organ banyolarına alındı. Uygulanan prosedürlere verilen cevaplar izometrik olarak kaydedildi.
\r\n\r\n Umbilikal arter halkalarının bazal tonusu üzerine leptinin etkilerinin araştırıldığı bölümde, kümülatif tarzda banyoya uygulanan leptin (10-11-10-7 M) dokuların bazal tonusunu etkilemedi. Benzer şekilde L-NAME (10-4 M) ile inkübe edilen dokularda da kümülatif leptin ilavesi dokuların bazal tonusunu değiştirmedi. Umbilikal arter halkalarında H2O2 (10-3 M) ile maksimum kasılma cevabı alındıktan sonra organ banyosuna kümülatif olarak uygulanan leptin konsantrasyona bağımlı olarak gevşeme cevapları oluşturdu. Organ banyosuna 10-4M L-NAME ilave edilmesi H2O2’ ye bağlı kasılma cevapları üzerine leptinin 10-11 ve10-10M konsantrasyonlarında gözlenen gevşeme cevaplarını etkilemedi; leptinin 10-9,10-8 ve 10-7 M konsantrasyonlarda umbilikal arter şeritlerine oluşturduğu gevşeme cevaplarını ise anlamlı olarak inhibe etti. Leptin ile inkübe edilen umbilikal arter halkalarında H2O2’ nin etkilerinin araştırıldığı bölümde, dokuların 10-10 M ve 10-7 M leptin ile inkübe edilmesi kümülatif uygulanan H2O2’ nin pD2 (-log EC50) ve Emax değerlerini değiştirmedi.
\r\n\r\n Sonuç: Bu bulgular; insan umbilikal arterinde leptinin uygulanan tüm konsantrasyonlarında, H2O2’ ye bağlı kasılma cevapları üzerine gevşetici etki oluşturduğunu, leptinin yüksek konsantrasyonlarında gözlenen gevşeme cevaplarına kısmen NO’ in aracılık ettiğini; ayrıca umbilikal arterlerin bazal tonusu ve bazal tonus düzeyinde uygulanan H2O2’ ye bağlı kasılma cevapları üzerinde leptinin inhibitör etki oluşturmadığını göstermektedir.
\r\n\r\n
\r\n\r\n Objective: In this study, effects of leptin on hydrogen peroxide induced contractions, basal tone of umbilical artery and role of nitric oxide were examined.
\r\n\r\n Materials and methods: Umbilical artery rings were placed in tissue bath containing Krebs-Henseleit Solution (KHS) gassed with %95 O2 and %5 CO2 at 37°C. Responses to the applied procedures were recorded isometrically.
\r\n\r\n Results: In the part where the effects of leptin on basal tonus of umbilical artery rings were investigated, cumulative leptin (10-11-10-7 M) did not affect basal tonus of tissues. Similarly, the cumulative leptin addition on tissues incubated with L-NAME (10-4 M) did not affect the basal tonus of the tissues. Cumulatively administered leptin in tissue bath after receiving maximal contraction with H2O2 (10-3 M) on the umbilical artery rings produced relaxation responses concentration-dependent. Addition of 10-4 M L-NAME to the tissue bath did not affect relaxation responses observed at concentrations 10-11 and 10-10 M of leptin but significantly inhibited the relaxation responses observed at concentrations 10-9,10-8 and 10-7 M of leptin on the umbilical artery strips on H2O2-induced contraction responses. In the part where the effects of H2O2 on leptin-induced umbilical artery rings, incubation of the tissues with 10-10 M and 10-7 M leptin did not change pD2 (-log EC50) and Emax values of cumulative applied H2O2.
\r\n\r\n Conclusion: These results demonstrate that a relaxant effect on H2O2-induced contraction responses in all concentrations of leptin in human umbilical artery and relaxation responses observed at high concentrations of leptin are partially mediated by NO and also demonstrate that leptin does not have an inhibitory effect on H2O2-induced contraction responses applied at basal tone and basal tonus levels of umbilical arteries.
\r\n\r\n
\r\nMustafa Kursat Evrenos, Mehmet Emin Mavili
Volkan Özkaya, Şebnem Özgen Özkaya
Çölyak hastalığı hayat boyu devam eden tek besin intoleransıdır. Glutene karşı meydana gelen bu intolerans, ince bağırsağın yapısını bozmakta ve besin öğelerinin emilimini engellemektedir. Çölyak hastalığı, genellikle diğer otoimmün hastalıklarla ilişkilidir. Ülkemizde de sıklığı giderek artmaktadır. Farklı yaşlarda ve farklı klinik bulgularda karşımıza çıkabilmektedir. Günümüzde en etkili tedavi yöntemi, glutenin günlük diyetten çıkarılmasıdır. Tedavi aşamasında devreye giren glutensiz diyet, büyüme ve gelişmenin en hızlı olduğu dönemde bireyin tüm yaşantısını etkilemektedir. Glutensiz diyetin sıkı bir şekilde uygulanmasıyla hastalıkla ilişkili düşük kemik mineral yoğunluğu ve bağırsak malignite dahil bir çok komplikasyonun riski azalabilir. Ancak glutensiz diyetin çocuk veya aile tarafından uygulanması ve takip edilmesi her zaman kolay değildir. Ayrıca glutensiz diyet bazı besin ögesi fazlalığına (doymuş yağlar), yüksek kalori alımına ve belirli besin ögelerinin (lif, Folik asit, B 12 vitamini, demir, çinko, magnezyum) yetersizliğine de neden olmaktadır. Özellikle glutensiz ürünler gluten içeren muadilleriyle karşılaştırıldıklarında hem magnezyum, lif ve folik asit içeriği daha düşük hem de daha pahalıdır. Diyet tedavisine “dirençli” olduğu düşünülen birçok hastanın da gluten içeren besinleri tükettikleri tespit edilmiştir. Bu nedenle glutensiz diyet iyi planlanmalı, aile ve çocuk eğitilmeli ve hasta uzun süreli takibe alınmalıdır. Bu derleme makalede çölyak hastalığı, çölyak hastalığında uygulanan diyet tedavisi, diyet tedavisinin ilkeleri, diyete uyum ve bu uyumu etkileyen faktörlere yer verilmiştir.
\r\nCeliac disease is the only life-long continuing food intolerance. This intolerance, caused by gluten, endamages the structure of small intestine and prevents the absorption of nutritional elements. Celiac disease is usually related with other auto-immune diseases. Rate of this disease in our country is increasing in time. It can be seen in people of different ages and different clinical findings. In our day, the most efficient way of treatment is removal of gluten from daily diet. Gluten-free diet that step in treatment phase, affects the living of individual in a period in which growth and development is most rapid. By applying the gluten-free diet strictly, the risk of complications like low bone mineral density and intestine malignite related with the disease, can be decreased. However, it is not always easy to apply and keep track of gluten-free diet by family or child. Moreover, gluten-free diet can cause excess of some nutritional elements (saturated fat), gaining high calorie, and poorness of some nutritional elements (fiber, folic acid, vitamin B 12, iron, zinc, magnesium). Particularly, gluten-free products, when compared with their gluten-including equivalents, have less magnesium, fiber, and folic acid, as well as they are far more expensive. It is determined that a lot of patient considered "resistant" to diet treatment are also eating gluten-including food. Therefore, gluten-free diet should be planned and followed well, and family and child should be educated. This editted article is about, celiac disease, diet treatment for celiac disease, principles of the diet treatment, concordance to the diet, and the factors that effects this concordance.
\r\nKrishnappa Amita, Shivashankar Vijay Shankar, Mallika Rajshekar Kalmood, Channagangappa Shimoga Indira
Sameera Rashid, Mohamed Meerasahib Kesudeen, Mohammed Abulaban, Adham Ammar
Fatma Bilgen, Yakup Duman, Mehmet Bekerecioğlu
Zeynep Dadacı, Cengiz Kadıyoran, Hilal Akay Çizmecioğlu
\r\n Retina sinir lifi tabakasındaki incelme başta glokom olmak üzere, çeşitli nörolojik hastalıklar, optik sinirin glokom dışı bozuklukları, retina hastalıkları, toksik, nutrisyonel veya şok optik nöropatisi gibi vasküler nedenlere bağlı gelişebilir. Dünyadaki en sık körlük nedenlerinden biri olan glokom, retina ganglion hücre ölümüne bağlı olarak retina sinir lifi tabakasında incelme, optik sinir başında çukurlaşma ve görme alanı kaybı ile karakterize ilerleyici bir optik nöropatidir. Glokomla ilişkisi en iyi bilinen risk faktörü yüksek göz içi basıncı olmasına rağmen glokom risk faktörleri arasında yer alan sistemik vasküler bozuklukların özellikle göz içi basıncın düşük seyrettiği normotansif glokomun patogenezinde rol oynadığı düşünülmektedir. Çalışmamızda birçok sistemik vasküler hastalıkla beraber retina sinir lifi tabakasında incelme olan ve en olası tanı olarak normotansif glokom düşündüğümüz bir olguyu tarif ettik.
\r\n\r\n A decrease in retinal nerve fiber layer thickness can be secondary to glaucoma, several neurologic diseases, optic nerve diseases other than glaucoma, retinal diseases, toxic, nutritional or vascular causes such as shock optic neuropathy. Glaucoma, which is among the commonest causes of blindness worldwide, is a progressive optic neuropathy characterized by a decrease in retinal nerve fiber layer thickness secondary to retinal ganglion cell death, cupping of optic nerve head and visual field loss. Although the best known risk factor associated with glaucoma is high intraocular pressure, it is thought that systemic vascular disorders, which are among the risk factors of glaucoma, play role especially in the pathogenesis of normotensive glaucoma where intraocular pressure is low. In our study, we described a patient with decreased retinal nerve fiber layer thickness and thought normotensive glaucoma as the most probable diagnosis, who also had multiple systemic vascular diseases.
\r\n