Esansiyel Hipertansiyonlularda Magnezyum Metabolizması
Yıldız Divanlı
Araştırma makalesi
Özeti
Esansiyel Hipertansiyonlularda Magnezyum Metabolizması
MagnesIurn MetabolIsın In PatIents WIth EssentIal HypertentIon
Esansiyel Hipertansiyonlularda Etyolojik faktörler arasında magnezyum eksikliğinin de rol oynayabileceği düşünülmüş ve bu nedenle planladığırnız bu çalışmada Esansiyel Hipertansiyonlu hastaların serum, Eritrosit ve idrarında Mg düzeyleri saptanarak intra cellüler ve ekstracellüler .1',1g düzeyindeki değişimlerin esansiyel hipertansiyondaki rolü araştırılmıştır. Mg düzeyi antihipertansif ilaç kullanmayan esansiyel Hipertansiyonlu hastalarda sağlıklı kişilere nazaran her üç materyalde de düşük bulunmuş ve eksikliği istatistiksel anlamda önemli olduğu (P <0.001) gözlenmiştir. Buna karşın sağlıklı kişilerde bulunan değerlerle antihipertansif ilaç alan esansiyel tansiyonlu hastalarda bulunan değerler arasında istatistiksel anlamda bir fark bulunmadığı (P>0.05) saptanmıştır. Mevcut literatür bilgilerin ışığında, esansiyel hipertansiyonlu hastaların bir bölümünde de görüldüğü gibi, aldosteron veya aldosteron benri düzeylerindeki artış Mg eksikliğine yol açabilir. Bu eksiklik aynı zamanda damar düz kasında hipereksitabiliteyi ve ayrıca nöroeffektör kavşakta noradrenalin salıverilmesinin artmasına yol açabilir.
It is thought that magnesium deficiency may also play a role among etiological factors in patients with Essential Hypertension, and therefore, in this study we planned, the role of intracellular and extracellular changes in .1 ', 1g levels in essential hypertension was investigated by determining Mg levels in serum, erythrocyte and urine of patients with Essential Hypertension. The Mg level was found to be lower in all three materials in essential hypertensive patients who did not use antihypertensive drugs compared to healthy individuals, and the deficiency was found to be statistically significant (P <0.001). On the other hand, it was determined that there was no statistically significant difference (P> 0.05) between the values found in healthy individuals and those found in patients with essential blood pressure taking antihypertensive drugs. In the light of current literature information, as seen in some patients with essential hypertension, an increase in aldosterone or aldosterone benri levels may lead to Mg deficiency. This deficiency can also lead to hyperexcitability in vascular smooth muscle as well as increased noradrenaline release at the neuroeffector junction.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Beckwith-Wiedemann Sendromu Ve Uzamış Hipoglisemi
Erdal Peker, Ercan Kırımi, Oğuz Tuncer, Sinan Akbayram
Olgu sunumu
Özeti
Beckwith-Wiedemann Sendromu Ve Uzamış Hipoglisemi
BeckwIth-WIedemann Syndrome And Prolonged HypoglycemIa
Beckwith-Wiedemann sendromu (BWS), makrosomi, makroglossi, karın duvar defektleri, hemihipertrofi ile karakterize prenatal veya postnatal bir aşırı büyüme sendromudur. Hastalığın komplikasyonları arasında wilms tümörü, rabdomyosarkom, nöroblastom gibi embriyonal kanserlerle ve hipoglisemi sayılmaktadır. BWS’lu bebeklerin yaklaşık %30’unda hipoglisemi rastlanmaktadır. Hipoglisemi nedeni tam olarak bilinmemekte ve hiperinsülinemi suçlanmaktadır. BWS’da hipoglisemi genellikle yaşamın ilk üç gününden sonra iyileşmesine rağmen vakaların %5’inde dirençli hipoglisemi devam etmektedir. Sonuç olarak BWS’lu bebeklerde kan şekeri düzeyleri ilk saatlerden itibaren düzenli izlenmeli ve insülin düzeyleri de kontrol edilmelidir. Hiperinsülinemi varlığında hipoglisemi problemi burada sunulan vakada olduğu gibi uzayabilir
Macroglossia, prenatal or postnatal overgrowth, macrosomia, macroglossia, and abdominal wall defects (omphalocele, umbilical hernia, or diastasis recti) permit early recognition of BeckwithWiedemann syndrome. Complications include neonatal hypoglycemia and an increased risk for Wilms tumor, adrenal cortical carcinoma, hepatoblastoma, rhabdomyosarcoma, and neuroblastoma, among others. The frequency of hypoglycemia in this population is between 30% and 50%. The cause of hypoglycemia is unclear but supports a hyperinsulinemia as the major factor. The majority of infants with hypoglycemia will be asymptomatic and have resolution of the hypoglycemia within the first 3 days of life. Less than 5% will have hypoglycemia beyond the neonatal period. As conclusion, in patients with BWS levels of insulin and blood glucose must be monitorized beginning from first hours of life. Hypoglycemia may be prolonged in presence of hyperinsulinemia as like this present case.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Izole Köpek Safen Veninde Hipotermi İle Noradrenalin Fenilefrin Ve Serotonin Cevaplarının Artırılması Ve Bunun Ca2+ İle İlişkisi
Ayşegül Cenik, Ekrem Çiçek, Ayşe Saide Şahin, Necdet Doğan
Araştırma makalesi
Özeti
Izole Köpek Safen Veninde Hipotermi İle Noradrenalin Fenilefrin Ve Serotonin Cevaplarının Artırılması Ve Bunun Ca2+ İle İlişkisi
The Effect Of IlypomerınIa On NoradrenalIne PhenylephrIne And SerotonIn-Induced ContractIons Of CanIne Saphenous VeIn And Role Of CalcIum
Köpek safen veninden elde edilen spiral şeritler; oksijenlendirilmiş fizyolojik tuz solüsyonu içeren organ banyosuna konulup, noradrenalin, fenilefrin, klonidin ve serotonin ile kasıldı, Kasılmalar izometrik olarak kaydedildi. Banyo isısının 37r den 25r ye düşürülrnesiyle bu kasılmalarda amma gözlendi. Klonidin ile elde edilen kasılma cevapları hipotermi ile artmadı. 10-6 M verapamil ilavesinde, bu kasılmaların inhibe edilmediği gözlendi. Aynı işlem kalsiyumsuz ortamda tekrarlandığında, her üç agonist ile elde edilen kasılmalar öncekilere göre belirgin olarak küçüldü. Ancak kasılma hipotermi cevaplarında belirgin artışa neden oldu. Klonidin aynı ortamda kasılma oluşturmadı. Sonuç olarak, köpek safen veninde belirtilen agonistlerle oluşturulan kastima cevaplarinın hipotermi ile artışında hücre içi kalsiyum depolarının önemli rolünün olduğu söylenebilir
Canin saphenous vein strips were suspended in an organ chambers filled with oxygenated physiological salt solution, and isometric contractions were alsa recorded. Noradrenaline, phenylephrine and serotonin caused dose-dependent contractions which were enhanced by cooling of medium from 37 to 25 C. Clonidine also caused contractions but, these responses weren't enhanced by cooling. Both the contractions induced by these agonists and their augmentations by cooling weren't inhibited by 10- M verapamil. When these procedure were repeated in the Ca2 -free solutions, the agonists-induced contractions were smaller than that of obtained in normal mediurn. However except clonidine-induced contractions, these responses were enhanced by cooling. These results were suggested that intracellular calciurn pools rnay play a functional role cooling-induced contractions of canine saphenous vein.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Prepubertal Olguda Bilateral Testiküler Adrenal Rest
tümörü: Us Ve Mrg Bulguları
Hasan Erdoğan, Suat Keskin, Mustafa Koplay, İlhan Çiftçi, Tamer Sekmenli, Ilgar Allahverdiyev, Cengiz Erol
Olgu sunumu
Özeti
Prepubertal Olguda Bilateral Testiküler Adrenal Rest
tümörü: Us Ve Mrg Bulguları
BIlateral TestIcular Adrenal Rest Tumor In A Prepubertal PatIent: Us
and MrI FIndIngs
Testiküler adrenal rest tümör (TART), konjenital adrenal
hiperplazi öyküsü olan erkek hastalarda görülen benign testis
tümörüdür. Sıklıkla bilateral yerleşimlidir. İnfertiliteye sebep olabilir.
Ayırıcı tanıda, leydig ve sertoli hücreli tümörler, seminom ve diğer
germ hücreli tümörler yer alır. Ultrasonografi ve manyetik rezonans
görüntüleme, TART tanısında kullanılan radyolojik görüntüleme
yöntemleridir. Bu yazıda TART’ın klinik özellikleri, radyolojik
görüntüleme bulguları ve ayırıcı tanısı sunulmuştur.
Testicular adrenal rest tumor (TART) is a benign testicular
tumor that was seen in male patients with a history of congenital
adrenal hyperplasia. It is often localized as bilateral. It can cause
infertility. Differential diagnosis includes, Leydig and Sertoli cell
tumors, seminomas and other germ cell tumors. Ultrasonography and
magnetic resonance imaging are radiological imaging methods used
in the diagnosis of TART. In this article, clinical features, radiological
findings and differential diagnosis of TART is presented.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sıçanlarda İntravenöz Glikoz Uygulaması Sonrası Lateral Hipotalamik Alan Katekolamin Düzeylerinin Mikrodiyaliz Yöntemi İle Değerlendirilmesi
Hatice Solak, Işık Solak Görmüş, Raviye Özen Koca
Araştırma makalesi
Özeti
Sıçanlarda İntravenöz Glikoz Uygulaması Sonrası Lateral Hipotalamik Alan Katekolamin Düzeylerinin Mikrodiyaliz Yöntemi İle Değerlendirilmesi
EvaluatIon Of Lateral HypothalamIc Area CatecholamIne Levels FollowIng Intravenous Glucose AdmInIstratIon By MIcrodIalysIs Method In Rats
Amaç: Lateral hipotalamik alanda (LHA) intravenöz glukoz uygulanmasının noradrenalin, dopamin ve
metabolitleri olan dihidroksi fenil glikol (DHPG)- dihidroksifenilasetik asit (DOPAC) düzeylerine etkilerinin
beyin mikrodiyaliz yöntemi ile araştırılması amaçlandı.
Hastalar ve Yöntem: Normal beslenen 2 grup ve 24 saat besin alımı kısıtlanan 2 grup (serum fizyolojik
ve glikoz uygulanan) yetişkin erkek Wistar albino sıçan kullanıldı. Sıçanlara anestezi altında LHA'da
mikrodiyaliz işlemleri yapıldı ve örnekler 20’şer dakikalık sürelerde toplandı. İlk örnekler kontrol olarak
kaydedildikten sonra, kontrol gruplarına serum fizyolojik, glikoz gruplarına %50’lik glikoz çözeltisi 1.4ml/
kg dozunda intravenöz yolla uygulandı. Sonraki 40 dakika boyunca örnekler toplanarak HPLC-ECD
sisteminde analiz edildi. İstatiksel değerlendirme için tek yön lü ANOVA kullanıldı.
Bulgular: Başlangıçta noradrenalin konsantrasyonu, aç sıçanlarda tok olanlara göre daha yüksek
bulunurken 20. dakikadaki noradrenalin seviyeleri tok ve aç grupta kontrol grubuna göre anlamlı olarak
azaldı (p=0.01). 40. dakika noradrenalin değerlerinde ve dopamin-DHPG-DOPAC seviyeleri ile kontrol
seviyeleri karşılaştırılmasında istatistiksel olarak anlamlı bi r fark elde edilmedi.
Sonuç: Sistemik glukoz uygulaması aç ve tok sıçanlarda LHA noradrenalin konsantrasyonunu azaltmıştır.
Bu sonuçlara göre LHA'daki noradrenerjik nörotransmisyon, plazm a glukozu ile modüle edilebilir .
Aim: We aimed to investigate the effects of intravenous glucose administration in the lateral hypothalamic
area (LHA) on the levels of noradrenaline, dopamine and their metabolites dihydroxyphenylglycol (DHPG)-
dihydroxyphenylaceticacid (DOPAC) by brain microdialysis method.
Patients and Methods: Adult male Wistar albino rats in 2 normally fed groups and 2 groups of restricted
food intake for 24 hours (saline and glucose administered) were used. Microdialysis procedures were
performed on the rats in LHA under anesthesia and samples were collected in 20 minutes. After the first
samples were recorded as control, 0.9% saline was administered to the control groups and 50% glucose
solution was administered intravenously to the glucose groups at a dose of 1.4 ml/kg. During the next 40
minutes, samples were collected and analyzed on the HPLC-ECD system. One-way ANOVA was used for
statistical evaluation.
Results: Noradrenaline concentration was higher in fasted rats than in satiated animals at baseline.
Noradrenaline levels at the 20th minute were significantly decreased in both fasted-satiated groups
compared to control group (p=0.01). There was no statistically significant difference in the 40th minute
noradrenaline values and dopamine-DHPG-DOP AC levels compared to control.
Conclusion: Systemic glucose administration decreased LHA noradrenaline concentration in fasted and
satiated rats. It can be mentioned that noradrenergic neurotransmission in LHA can be modulated by
plasma glucose.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Malnutrısyonlu Süt Çocuklarında Tiroid Fonksiyonları
İbrahim Erkul, Dursun Odabaş, Sadettin Açar, Ümran Çalışkan, Sevim Karaarslan, Sadık Büyükbaş
Araştırma makalesi
Özeti
Malnutrısyonlu Süt Çocuklarında Tiroid Fonksiyonları
ThyroId FunctIons In ChIldren WIth ProteIn - Energy MalnutrItIon
Protein-enerji malnütrisyonlu çocukların vücutlarında tüm sistemlerde değişiklikler olmaktadır. Bu arada endokrin sistemde değişiklikler olmaktadır. Endokrin sistemden hipofiz, sürrenaller, pankreas ve tiroid fonksiyonlarındaki değişikler ilgi çekicidir. Tiroid hormonlarından T3 ve T4 'de anlamlı azalmalar gözlenirken rT3 (non fonksiyonel T3) te de artmalar görülmektedir.Durum fonksiyonel bir hipotiroidiye benzemektedir. Anoreksia nervoza, deneysel uzun süreli açlıkta ve şişmanların zayıflamak için uyguladıkları açlık rejimlerinde tiroid metabolizmasındaki değişiklikler araştırılmıştır" .
In protein-energy malnutrition,some changes occur in all of the systems of body, however, in the endocrine system as well. The functional changes in the pituitary, pancreas, adrenal and thyroid glands are interesting. While the significant decreases in T3 and T4 hormones, rT3 (nonfunctional thyroid hormone) increases. This situation looks like a functional hypothyroidism.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Endokrinoloji Polikliniğine Başvuran Adrenal İnsidentaloma Olgularımızın Retrospektif Değerlendirilmesi
İlker Cordan, Mustafa Can, Muhammet Kocabaş, Melia Karaköse, Mustafa Kulaksızoğlu, Feridun Karakurt
Araştırma makalesi
Özeti
Endokrinoloji Polikliniğine Başvuran Adrenal İnsidentaloma Olgularımızın Retrospektif Değerlendirilmesi
RetrospectIve EvaluatIon Of Adrenal IncIdentaloma Cases ApplyIng To EndocrInology OutpatIent ClInIc
Amaç: Bu çalışmada, farklı şikayetler nedeniyle yapılan görüntülemelerde adrenal insidentaloma saptanan ve endokrinoloji polikliniğimize yönlendirilen hastaların hormonal durumlarını, tedavilerini ve histopatolojik tanılarını gözden geçirmeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntemler:Çalışmaya 2015-2018 yılları arasında farklı şikayetler nedeniyle yapılan görüntülemelerde adrenal insidentaloma saptanan ve endokrinoloji polikliniğine yönlendirilen 217 hasta alındı. Biyokimyasal olarak 1 mg deksametazon supresyon testi ve 24 saatlik idrar serbest kortizolü, 24 saatlik idrarda metanefrin ve normetanefrin düzeyleri tüm hastalarda değerlendirildi. Hipertansiyonu olan hastalara aldesteron/renin aktivitesi açısından tarama yapıldı. Adrenal insidentalomaların BT veya MRG ile değerlendirilen görüntüleme özellikleri tarandı.
Bulgular: Olguların değerlendirmesinde; 180’i (%83) nonfonksiyonel, 37’si (%17) fonksiyonel olarak değerlendirildi. Fonksiyonel olarak değerlendirilen 37 hastanın; 10’unda (%4.6) feokromasitoma, 5’inde (%2.3), Cushing sendromu, 9’unda (%4.1), subklinik Cushing sendromu, 13’ünde(%6) primer hiperaldesteronizm saptandı. Nonfonksiyonel olarak değerlendirilen 180 hastanın; 7’sinde metastatik hastalık (3’ü küçük hücre dışı akciğer karsinomu, 1’i meme kanseri, 1’i prostat karsinomu ve 2’si primeri bilinmeyen kanser), 4’ü myelolipom, 1’i ganglionörom, 1’i kisthidatik, 2’sinde adrenokortikal karsinom saptandı.
Sonuç: Bu çalışmanın sonucuna göre adrenal insidentalomalı hastalarda hormon aktif olma durumu nadir değildir. Bazı kitleler malign özellikte olabilmektedir. Bu nedenle adrenal insidentaloma hem fonksiyonel olup olmadığı hem de malign-benign lezyon ayırımı acısından tetkik edilmesi gereken bir durumdur.
Objective: The aim was to review the hormonal status, treatment and histopathological diagnosis of patients admitted to our endocrinology outpatient clinic with the diagnosis of adrenal incidentaloma.
Material and Methods:Between 2015-2018, 217 patients with adrenal incidentaloma who were admitted to the endocrinology outpatient clinic were included in the study. 1 mg overnight dexamethasone suppression test (DST), 24 hour urine free cortisol, 24-hour urine methanephrine and normetanephrine levels were evaluated in all patients.Patients who also have hypertension or hypokalemiawere screened for the plasma aldosterone/renin activity ratio. CT or MRI imaging properties of adrenal incidentalomas were screened.
Results: In the evaluation of cases; 180 (83%) of the masses were evaluated as non-functional and 37 (17%) as functional. Of the 37 patients evaluated as having functional adrenal mass; 10 (4.6%) pheochromocytoma, 5 (2.3%) Cushing's syndrome, 9 (4.1%) subclinical Cushing’s syndrome and 13 (6%) primary hyperaldesteronism were detected. In 180 patients who were evaluated as having non-functional adrenal mass; metastatic disease in 7 (3 non-small cell lung cancer, 1 breast cancer, 1 prostate carcinoma and 2 unknown primary cancer), myelolipoma in 4, ganglioneuroma in 1, hydatid cyst in 1, adrenocortical carcinoma in 2 patients were detected.
Conclusion: According to the results of this study, it is not uncommon for adrenal incidentalomas to be functional. It may be malignant in some cases. For this reason, adrenal incidentaloma is a condition that should be examined both in terms of
functionality and malignancy potential.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Adrenal Lenfanjiomatoz Kist Olgusu
İlhan Ece, Süleyman Hilmi İpekçi, Pınar Karabağlı, Hüsnü Alptekin
Olgu sunumu
Özeti
Adrenal Lenfanjiomatoz Kist Olgusu
Case Of Adrenal LymphangIomatous Cyst
Adrenal glandın kistik lezyonları oldukça nadir görülürler.
Çoğunlukla asemptomatik olan ve tesadüfen saptanan kistlerden
en sık endotelyal ve psödokistler görülür. Endotelyal kistler,
endotel hücreleri ile döşeli lenfatik kanallara benzeyen yapılardır,
lenfanjiomatoz ve anjiomatoz kistler olarak adlandırılan iki gruba
ayrılır. Bu çalışmada endotel hücreleri ile döşeli kistik yapıdan oluşan
adrenal kist literatür eşliğinde incelendi.
Cystic lesions of the adrenal gland are seen very rare. Cysts
are mostly asymptomatic and found incidentally, and the majority
of these cystic lesions are endothelial cysts and pseudocysts.
Endothelial cysts, lined by endothelial cells are the structures
resembling lymphatic channels. Cysts are divided into two groups,
named lymphangiomatous and angiomatous cysts. In this study we
presented a case of csytic structure, lined by endothelial cells, and
reviewed the literatüre.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Insanlarda Adrenal Bezin Gelişiminin Il Trimestredeki Morfometrik Analizi
Mustafa Büyükmumcu, Nurcan Sert, Sultan Mermer, Taner Ziylan, Ahmet Salbacak, Nilsel Okudan
Araştırma makalesi
Özeti
Insanlarda Adrenal Bezin Gelişiminin Il Trimestredeki Morfometrik Analizi
MorphoınetrIc AnalysIs Of Fetal Adrenal Glands Development DurIng The H. TrImester Of GestatIon
Yaşları 13-24 haftalar arası değişen 52 letus ile çalışıldı. Çalışmada spontan abortlardan elde edilen fetuslar kullanıldı. Adı-enal bezin ağırlığının ikinci trimestu- süresince 0.1 gr'dan 1.0 gr'a kadar arttığı belirlendi. Adrenal bezin Li (uzunluk), L2 (yükseklik) ve L3 (Katıldık) ölçümleri yapıldı. Be-lirlenen değerler literatür verileri ile karşılaştırıldı.
The morphomethri• analysis of fetal adrenal glands development vvas studied by fifty-two human fetuses.ranging in age fi-om 13 ta 24 weeks of ges-tation. The)' were collected fi-om spontaneous. The adrenal glands weight in•reased fi-om 0_1 gr. ta 1.0 gr during the second trimestr. The lenght (L1). the height (L2) and the thickness (L3) at the adrenal glands were measured and the results were com-pared ıı'ith previous sttıdies in the literature.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Gebelikte Laparoskopik Cerrahi
Fedi Ercan, Osman Balcı
Derleme
Özeti
Gebelikte Laparoskopik Cerrahi
LaparoscopIc Surgery DurIng Pregnancy
Laparoskopik cerrahinin avantajları gebe ve gebe olmayan
kadınlar için benzerdir; yine de bu prosedürün fetus için zararlı
olabileceği endişesi nedeniyle genellikle gebelikte bu prosedürden
kaçınılmaktadır. Son on yıl içinde laparoskopik cerrahinin gebelerde
güvenli olduğu ile ilgili birçok olgu sunumu ve olgu serisinin
yayınlanması ile bir paradigma kayması olmuştur. Artık gebelerde
apandisit, safra kesesi hastalıkları, mezenter kisti, adneksiyal
kitle ve adneksiyal torsiyonun laparoskopik yönetimi başarılı bir
şekilde uygulanabilmektedir. Ayrıca gebelerde radikal nefrektomi,
salpenjektomi, adrenalektomi, retroperitoneal lenfadenektomi ve
abdominal herni onarımı gibi ileri düzey laparoskopik prosedürlerin
başarılı tedavileri de bildirilmiştir. Bu derlemede gebelik sırasında
laparoskopik cerrahinin uygulanmasına yönelik spesifik konular ele
alınmıştır.
The advantages of laparoscopic surgery are similar for pregnant
and nonpregnant women; nevertheless, this procedure was avoided
during pregnancy because of concerns that it may be harmful to the
fetus. Within the last decade, however, multiple case reports and case
series describing the safe performance of laparoscopic procedures in
pregnant patients have been published, resulting in a paradigm shift.
Appendicitis, gallbladder disease, mesenteric cysts, and adnexal
masses/torsion have been successfully managed laparoscopically
during pregnancy. More advanced laparoscopic procedures, such as
radical nephrectomy, splenectomy, salpingectomy, adrenalectomy,
retroperitoneal lymphadenectomy, and ventral hernia repair, have
also been reported in gravid patients. This topic will discuss issues
specific to laparoscopic surgery during pregnancy. Discussions
of laparoscopic surgery in the general population and specific
laparoscopic procedures can be found separately.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sıçanlarda Deneysel Morfin Bağımlılığı Kalbin Fizyolojik Ve Histolojik Özelliklerini Değiştirir Mi?
Hande Çağlıyan, Işık Solak Görmüş, Hatice Solak, Raviye Özen Koca, Burcu Gültekin
Araştırma makalesi
Özeti
Sıçanlarda Deneysel Morfin Bağımlılığı Kalbin Fizyolojik Ve Histolojik Özelliklerini Değiştirir Mi?
Does ExperImental MorphIne AddIctIon In Rats Change PhysIologIcal And HIstologIcal CharacterIstIcs Of The Heart?
Amaç: Morfin, kronik ağrı tedavisinde tercih edilen opioidlerdendir. Tekrarlayan kullanımı bağımlılığa
neden olabilir. Opioid bağımlılığının kalp kontraksiyonuna olan etkilerini araştırmak amacıyla deneysel
morfin bağımlılığı/yoksunluğu oluşturulan sıçanlarda miyokardiyal kontraktilite/histolojik değişiklikler
araştırıldı.
Gereçler ve Yöntem: Resmi olarak 28.05.2021’de tamamlanan çalışmada kullanılan 32 yetişkin erkek
Wistar albino sıçan, Kontrol(C), Morfin(M), Morfin+Nalokson(MN) gruplarına ayrıldı. GrupC’ye 10mg/kg
%0,9 NaCl, GrupM'ye 10mg/kg morfin 7 gün subkutan uygulandı. Son morfin uygulamasından sonra C-M
gruplarına 3mg/kg NaCl, GrupMN’ye 3mg/kg nalokson intraperitoneal verildi. 30dk morfin yoksunluğu
belirtileri puanlandı. 3-4mm atriyum şeritleri izole organ banyosu haznelerine asıldı. 2g gerimle adrenalin
kaynaklı kasılmalar(0,001M) gözlemlendi. Gerim değişiklikleri kaydedildi. İstatistiksel analizde SAS
University Edition 9.4 programı kullanıldı.
Bulgular: MN grubunda morfin yoksunluğu davranışları gözlendi. GrupM-MN’de adrenalin öncesi
gerim değerleri GrupC’ye göre daha yüksekti. Adrenalin kaynaklı verilerden 15 dakika öncesi/sonrası
kasılmadaki en büyük artış GrupC’de tesbit edildi.
Sonuç: Morfin bağımlılığı-yoksunluğu, sıçanlarda inotropik/kronotropik etkilerde değişikliğe neden
olmadı. Mast hücrelerinde histolojik farklılık gözlenmedi. Çalışma morfin bağımlılarında, sistem analizi
açısından kalp için olumlu bir kaynak oluşturabilir .
Aim: Morphine is one of the most preferred opioids in treatment of chronic pain. Recurrent use can
cause addiction. There is no consensus on cardiovascular system treatment/side effects of opioids. In
order to investigate effects of opioid addiction on heart, myocardial contractility/histological changes were
investigated in rats via experimental morphine addiction/withdr awal.
Materials and Methods: 32 adult male Wistar albino rats used for study, which was officially completed
on 28-05-2021, were divided into Control(C), Morphine(M), Morphine+Naloxone(MN) groups randomly. In
GroupC 10mg/kg 0.9% NaCl solution, in GroupM-MN 10mg/kg morphine were administered subcutaneously
for 7 days. After the last administration of morphine, 3mg/kg NaCl was given to GroupC-M, 3mg/kg naloxone
was given to GroupMN intraperitoneally. Signs of morphine withdrawal were observed for 30 minutes
and scored. 3-4mm strips of atria were hung in isolated organ bath chambers. Tension was adjusted to
2g. Adrenaline-induced contractions (0.001M) were observed. Changes in tension were recorded. SAS
University Edition 9.4 program was used for statistical analysi s.
Results: Morphine withdrawal behaviours were observed in GroupMN. There was no statistically
significant difference between atrial contractility tension values of GroupC-M-MN(p>0.05). Pre-adrenaline
tension values were higher in GroupM-MN than in GroupC. But the greatest contraction increase between
15minutes before/after adrenaline-induced data was in GroupC.
Conclusion: Morphine addiction/withdrawal didn’t cause inotropic/chronotropic changes. No histological
differences were observed in mast cells. These results may constitute a positive resource for the heart for
systems analysis in morphine addicts.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Asemptomatik Feokromositoma
Ahmet Kaya, Serdar Karaköse, Şakir Tavlı, Ali Koşar
Araştırma makalesi
Özeti
Asemptomatik Feokromositoma
AsymptomatIc Pheochromocytoma
Klinik olarak sessiz seyreden; normotensif, asemptomati feokromositoma tanısı alan bir kadm hasta takdim edilmiştir. Sağ adrenal kitle rastlantı sonucu ubdominal ulirasonografi ve bilgisayarlı tom-ografi ile tesbit edildi. İdrarkı atılan serbest katekolanıin ve katekolamin metabolitleri normal değerlerden yüksek bulundu. Kitle cerrahi olarak cıkartıldı. Pa-tolojik inceleme de tanıyı doğruladı. Modern görüntüleme yöntemlerinin rutin kullanıma girmesi ile asemptomatik feokronıositoma tanısı alan olgu sayısının artacağının, beklenilmesi doğaldır.
A case of clinically silent pheochromocytoma is presented.7lıe right adı-enal mass incidentally found by abdominal ultrasonography and computed tomog-raphy. The patient was normotansive and asympio-matic. Urinary levels of catecholamine and metabol-its vere elevated than expected normal levels. Mass was excised surgically. Palhological examination verified that ille nıass was a pheochromocytoma. The diagnosis of silent pheochromocytoma can be re-vealed by usiııg modern imaging techniques such as ulfi-asonograplıy and computed tomography.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Sürrenal Kitlelerde Ağırlık İle Malignite Arasındaki
ilişkinin Araştırılması
Süleyman Kargın, Murat Çakır, Ebubekir Gündeş, Faruk Aksoy, Naile Kökbudak, Mehmet Aykut Yıldırım, Didem Taştekin, Mehmet Balasar
Araştırma makalesi
Özeti
Sürrenal Kitlelerde Ağırlık İle Malignite Arasındaki
ilişkinin Araştırılması
Our SurgIcal ExperIences In Adrenal Masses:to InvestIgate
relatIonshIp Between WeIght To MalIgnancy
Bu çalışmada kliniğimizde cerrahi tedavi gören sürrenal kitleli
hastalar cerrahi yönden değerlendirilmiş ve sürrenal kitle boyutları
ile malignite arasındaki ilişki araştırılmıştır. Bu çalışmada Konya
Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Genel Cerrahi
kliniğinde Nisan 2002-ocak 2012 yılları arasında sürrenal kitle nedeni
ile ameliyatı yapılan 55 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi.
Hastalar cinsiyet, yaş, kitle lokalizasyonu, yapılan cerrahi işlem, kitle
boyutu, kitle ağırlığı ve patolojik tanı açısından irdelendi. Hastaların
26’sı(%47,2) erkek, 29’u(%52,8) kadın idi.Olguların 24’ünde (%43,6)
sağ, 28’inde(%50,9) sol ;3(%5.5)’ünde bilateral sürrenal kitle tespit
edildi. Hastaların 25’ine (%45,4) laparoskopik; 26’sına (%47,2) açık
transperitoneal girişim ile cerrahi uygulandı. Patolojik incelemede
piyeslerin ölçüldüğü 20 olgunun çıkarılan kitle ağırlığı ortalama
67.35gr(1.76-500) idi. Çıkarılan kitlelerin ortalama kitle boyutu 5,6 cm
idi. Sürrenal kitlelerin değerlendirilmesinde kitle boyutu kadar ağırlığı
da tanıya yardımcı olabilir.Bu kitleler son yıllarda tanı yöntemleri
ve laparoskopik cerrahinin gelişmesi ile başarılı bir şekilde tedavi
edilebilmektedir.
In this study we evaluated for surgical intervention in patients
surgically treated for adrenal masses and adrenal malignancy with
the relationship between the mass. In this study,adrenal mass the
data were retrospectively analyzed 55 patients who underwent
between April 2000-January 2012 in Necmettin Erbakan University
Konya Meram Medical Faculty, General Surgery Department. Patients
gender, age, mass localization, surgical interventions, mass size,
mass weight and pathological diagnosis were evaluated. All of 26
patients (47.2%) were male and 29 (52.8%) were female.In 24 cases
(43.6%) on the right, 28 (50.9%) on the left and 3 (% 5.5) patients
had bilateral adrenal mass was detected. 25 patients (45.4%) were
operated laparoscopic and 26 patients (47.2%) underwent surgery
with open transperitoneal venture. Pathological examination of the
mass weight of the specimens extracted from 20 cases per measured
67.35gr (1.76-500), respectively.In this cases mean mass size was
5.6 cm. The evaluation of adrenal masses as size to weight of the
mass may be helpful in the diagnosis. Recently theese masses can
be treated successfully diagnostic methods with the development of
laparoscopic surgery.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Neuroblastoma'da İmmünoterapi
Aytekin Kaymakçı, Burhan Köseoğlu, Alaaddin Dilsiz
Araştırma makalesi
Özeti
Neuroblastoma'da İmmünoterapi
Immunotherapy In Neuroblastoma
Neuroblastoma çocukluk çağında en sık görülen (1/7000 - 1/10000) nöral tüp orijinli embriyonal tümördür (1) . Sempatik sinir sisteminin herhangi bir yerinden kaynaklanabilir. Baş, boyun mediasten, paraortik sempatik ganglionlar, adrenal medulla ve pelvise yerleşebilir. Nöral tüp ile ilişkili diner hastalıklar da rastlanır (2).
Neuroblastoma is the most common (1/7000 - 1/10000) embryonal tumor of neural tube origin (1). It can originate from any part of the sympathetic nervous system. It can be located in the head, neck mediastinum, paraortic sympathetic ganglia, adrenal medulla and pelvis. Diner diseases associated with the neural tube are also encountered (2).
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Bulantı-Kusma Profilaksisinde Kullanılan Farklı Deksametazon Dozlarının Serum Kortizol Düzeyine Etkisi
Tuba Berra Erdem, Hüseyin İlksen Toprak, Mahmut Durmuş, Hale Borazan, Mehmet Özcan Ersoy
Araştırma makalesi
Özeti
Bulantı-Kusma Profilaksisinde Kullanılan Farklı Deksametazon Dozlarının Serum Kortizol Düzeyine Etkisi
The Effect Of DIfferent Dexamethasone Doses Used For ProphylaxIs AgaInst Nausea-VomItIng On Serum CortIsol Level
Amaç: Deksametazon postoperatif bulantı ve kusmanın önlenmesi amacıyla kullanılmaktadır. Steroid kullanımının en önemli yan etkisi adrenal supresyondur. Bu çalışmada 2, 4, 8 mg intravenöz tek doz olarak kullanılan deksametazonun postoperatif bulantı ve kusmayı önleme (POBK) ve serum kortizol seviyesine bakarak adrenal bez üzerine etkisini izlemek amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Genel anestezi altında total nazal rekonstrüksiyon planlanan 40 olgu çalışmaya alındı. Olgular randomize ve çift kör olarak 4 gruba ayrıldı. ‹ndüksiyondan hemen önce toplam 2 mL olacak şekilde, grup S’e intravenöz serum fizyolojik, grup D2’ye 2 mg deksametazon, grup D4’e 4 mg deksametazon, grup D8’e 8 mg deksametazon yapıldı. Olgulardan bazal değer için operasyondan bir gün önce preoperatif vizit sırasında (t0), indüksiyondan ve deksametazon enjeksiyonundan hemen önce (t1), indüksiyon sonrası 2. (t2), 6. (t3), 9. (t4), 12. (t5), 18. (t6), 24. (t7) ve 72. (t8) saatlerde serum kortizol düzeyleri için kan alındı. Bulgular: Demografik özellikler; anestezi ve cerrahi süreler açısından gruplar benzerdi. POBK açısından 4 mg ve 8 mg deksametazon, kontrol ve 2 mg’a göre daha etkili bulundu. Dört ve 8 mg verilen gruplarda serum kortizol düzeyinde yükselmeler görülmedi. 8 mg verilen grupta indüksiyonun 9.-24. saatleri arasında serum kortizol düzeyi belirgin baskılandı. Sonuç: Deksametazonun 4 ve 8 mglık dozları POBK profilaksisinde etkilidir. Ancak 8 mg, kortizol düzeylerinde baskılanmaya yol açtığı için 4 mg’lık dozun daha güvenilir olduğu kanısındayız.
Aim: Dexamethasone is used for prevention of postoperative nausea and vomiting (PONV). Most important side effect of steroid use is adrenal suppression. In this study we aimed to evaluate the effects of single dose of 2, 4, 8 mg dexamethasone on adrenal glands by measuring serum cortisol levels, and also in preventing postoperative nausea and vomiting. Material and Method: Forty patients scheduled for elective total nasal reconstruction under general anesthesia were included to the study. Patients were randomly divided into four groups. Immediately before the induction of anesthesia 2 ml intravenous serum physiologic to group S, 2 mg dexamethasone to group D2, 4 mg dexamethasone to group D4, 8 mg dexamethasone to group D8 were applied. Blood sampling was done from the patients at preoperative visit day (t0), preinduction and before dexamethasone injection (t1), after induction at 2. (t2), 6.(t3), 9. (t4),12. (t5),18.(t6), 24.(t7) and 72. (t8) hours for measurement of serum cortisol levels. Results: Demographic data, anesthetic and surgical times were similar in the groups. The 8 mg and 4 mg dexamethasone doses were found to be more effective than the control and D2 groups in prevention of PONV. In 4 and 8 mg groups no increase was observed in the cortisol levels. In 8 mg group there was significant suppression in cortisol levels between 9.and 24.hours of induction. Conclusion: Both 4 and 8 mg dexamethasone doses are effective for prevention of PONV. Because 8 mg dexamethasone causes suppression of serum cortisol levels, we think that the application of 4 mg dexamethasone is safer than 8 mg.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tavşan Aortunda Endotele Bağlı Gevşemede Kalsiyum (ca++) Ve Magnezyum (mg++) İyonlarının Rolü
Kısmet Esra Nurullahoğlu Atalık, Ekrem Çiçek, Necdet Doğan
Araştırma makalesi
Özeti
Tavşan Aortunda Endotele Bağlı Gevşemede Kalsiyum (ca++) Ve Magnezyum (mg++) İyonlarının Rolü
The Role Of CalcIum (ca++) And MagnesIurn (mg++) Lons On The EndothetIum-Dependent RelaxatIon Of RabbIt Aorta
Tavşan aortunda yapılan bu in vitro çalışmada, endotelli ve endotelsiz dokuda, noradrenalin (NA)'e bağlı kasılmalar üzerine kürnülatif konsantrasyonda uygulanan asetilkolin (ACh) cevaplarının ortamdaki Ca++ ve Mg++ iyonlarına ne ölçüde bağımlı olduğu araştırıldı. Endoteli sağlam dokuda Ca++ 7u ve Mg++1u ortamda uygulanan ACh, 10-9M NAte bağlı kasılmaları büyük ölçüde inhibe etli. Besleyici sıvıdaki bu iyonların, yarıya indirilmesi ile söz konusu inhibisyon anlamlı ölçüde azaldı. Her iki iyonun ortamdan uzaklaştırılması ile inhibisyon görülmedi. Endotelsiz dokuda ise, ACh ilavesi NA'e bağlı kasılrnaları her üç ortamda da anlamlı ölçüde artırdı. Bulgular, tavşan aortunda NA'e bağlı kastimaların ACh tarafından inhibe edilebilmesi için endotelin sağlam olmasının gerektiğini göstermiştir. Ayrıca endoteli sağlam dokuda da ACh'in gevşeme yapabilmesi için ortamda Ca++ ve Mg++ iyonlarının gerektiği ortaya konmuştur.
In this in vitro study it was investigated how much the ACh responses, which obtained after NA contractions in rabb it thorasic aorta preparations with endothelium or withouz endothelium, depends on the concentrations of Ca++ and Mg++ ions in the medium. in peraparation with intact endothelium, Ach inhibited the contractile effect of 10-9M NA on a large scala. When these ions' concentrations were reduced to halt, this inhibition decreased significantly. In Ca+ +-free er Mg++-free solution there was no inhibition. However, in preparations without endothelium and in also three mediurn, addition of ACh increased the contractile response to NA, significantly. The results suggest that there must be an intact endothelium in rabbit aorta for inhibition of . NA-mediated contractions, by ACh. Furthermore, iris demonstrated that, also preparations wıttz intact endothelium Ca++ and Mg++ ions are necessary for relaxation by ACh.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Klavuzlar Işığında Anafilaksi
Recep Evcen, Şevket Arslan
Derleme
Özeti
Klavuzlar Işığında Anafilaksi
In The LIght Of The GuIdelInes: AnaphylaxIs
Anafilaksi, mast hücre mediyatörlerinin sistemik dolaşıma aniden salınmasına bağlı gelişen, yaşamı tehdit edebilen multisistemik bir hastalıktır. Çoğunlukla gıdalarla, ilaçlarla ve böcek sokmalarına karşı immunoglobulin E (IgE) aracılı reaksiyonlardan kaynaklanır ancak mast hücrelerinin degranülasyonuna neden olan bir ajanda neden olabilir. Eşlik eden ağır ve kontrolsüz astım, mastositozis, kardiyovasküler hastalıklar, bazal serum triptaz yüksekliği, beta bloker veya ACE inhibitör kullanımı, egzersiz, akut enfeksiyonlar ve duygusal stres anafilaksi riskini artıran nedenlerden birkaçıdır. Anafilaksi sırasında kalp ve solunum durması dakikalar içinde gelişebileceği için tanı konulduktan hemen sonra hızla tedavi edilmelidir. Tedavide verilmesi gereken en önemli ve ilk ilaç adrenalindir. Bu derlemede anafilaksinin tanı ve tedavisi güncel literatüre göre özetlenmiştir.
Anaphylaxis is a multi-systemic disease, which develops associated with the sudden expression of mast cell mediators into the systemic circulation, and can be life-threatening. The majority of cases are reactions to food, drugs, or insect stings, mediated by immunoglobulin E (IgE), and may cause a process resulting in degranulation of mast cells. Severe asthma, mastocytosis, cardiovascular disease, elevated basal serum triptase, the use of beta blockers or ACE inhibitors, exercise, acute infections and emotional stress are some of the reasons increasing the risk of anaphylaxis. As cardiac functions and respiration can halt within minutes during an anaphylaxis attack, treatment must be applied rapidly immediately after diagnosis. Adrenalin is the first and most important drug which should be given in treatment. In this review, the diagnosis and treatment of anaphylaxis are summarised in the light of current literature.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Dev Sürrenal Kitle
Serhat Doğan, Adil Kartal, Tevfik Küçükkartallar, Mustafa Şentürk, Yusuf Yavuz, Mehmet Aykut Yıldırım
Olgu sunumu
Özeti
Dev Sürrenal Kitle
GIant Surrenal Mass
Kırk bir yaşında kadın ve 64 yaşında bir erkek hasta karın ağrısı nedeniyle kliniğimize başvurdu. Yapılan tetkiklerinde her iki vakada da karaciğerde dev hemanjiom olduğu raporlandı. Her iki vakada semptomatik olması ve malignite şüphesi olması nedeniyle operasyon kararı alındı. Operasyon esnasında kitlenin karaciğer kaynaklı olmadığı, sağ sürrenal kaynaklı dev adenom olduğu görüldü, ikinci vakada da kitlenin sağ böbrek kaynaklı olduğu görüldü. Rezeksiyon yapıldı. Sürrenal bölgedeki kitlelerin hemanjiomlarla karıştırılabileceği unutulmamalıdır.
\r\n
Fourty one years old female and 64 years old man were admitted to our clinic because of abdominal pain. In investigating the liver was reported with a giant hemangioma. It was symptomatic and look like malignancy for each cases so they were operated. In operation it was not a liver mass , one of them observed right giant adrenal adenoma and the second one is renal cell carsinoma. Resection was performed for each cases. Adrenal mass could be noted that mixed hemangiomas.
\r\n
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tavşan Torasik Aortasında Ach Gevşeme Cevapları Üzerine Siklosporin A Askorbik Asit Ve Alfa Tokoferol'ün Etkileri
H. İbrahim Karabacak, Hülagü Barışkaner, Aytekin Kaymakçı, Etem Ömeroğlu, Ekrem Çiçek
Araştırma makalesi
Özeti
Tavşan Torasik Aortasında Ach Gevşeme Cevapları Üzerine Siklosporin A Askorbik Asit Ve Alfa Tokoferol'ün Etkileri
The Effeets Of EyelosporIne A, AgeorbIc AcId And Tz-Tocopheral On VasodIlatatIon Responses Due To AcetyleholIne (ach) In RabbIt ThoracIc Aorta
Sunulan bu invitro çalışmada tavşan torasik aortasında asetilkolin (Ach) ile oluşan ,t;evşeıne ce-vapları üzerine Siklosporin A (Cs A), askorbik asit (Vit.C) ve ıx-tokoterol Vit.Unin etkileri araşurdnuşur. Ayrıca siklosporin A'nın tavşan ka-raciğer ve böhrekle•inde oluştıtrdun histopatolojik değişiklikler üzerine vitamin C ve vitamin E' nin et-kilerine bakılmıştır. Çalışma Cs A uygulanan (n.6), es A+ vitamin C+ vitamin E uygulanan (n-,Si. vitanrin E+ vitamin C uygulanan (n,-6) ve kontrol grubu (n=6) olmak üzere 4 grupta yapılmıştır. Kontrol grubunun dışındaki diğer griplanı 10 süre ile ilaç uy-gulanmıştır. Tüm deney gruplarında torasik aortalaı-3x10-5 M noradrenalin (NA) ile kasılarak elde edi-len maksimum kasılma cevapları (.4.100 kabul edil-miş ve kümülatif uygulanan ACh (10-9- 104 M) ile kontrol grubunda %94' lük. Cs A+ vitanıin C+ vi-tamin E verilen grupta ilk ve vitamin E+ vi-tamin C verilen grupta %64' lük bir gevş•me cevabı ahnınıştir, Cs A verilen grupta ise ACh' ne gevşeme cevabı alınınamışur. NA ile elde edilen kasıhna ce-vapları ortama 1VG- nitro- L- ar,ginin meril ester (L-NAME, 10-4 ilavesi ile CsA verilen gı-up dışında diğer gruplarda anlamlı olarak artınışur (p<0.05). Ayrıca 10-4 M L-NAME, ACh ile elde edilen gel/gine cevaplarını tüm gruplar-da inlıibe etmiştir. CsA karaciğer ve b(..;brek dokusunda his-topatolojik değişikliklere neden olmuş, vitamin C ve vitamin E ise bu değişikliklere kısmen engel olmuştur. Elde edilen sonuçlar. CsA tavşan torasik aortasında ACh bağlı gevşeme cevaplarını tamamen ortadan kahin-ıl-ken, antioksidan etkili olun askorbik asit ve ct-tokoferol buna tamaınen olmasa da kısmen engel olmaktadır.
in the present in-vitro study, the effeets of Cyclospoı-in A (Cs A), ascorbic acid (vitamin C) and tx-tocopherol (vitamin E) on the acetylcholine (Ach)- induced relayation responses in the rabbit ıhoracic
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Ekstra - Adrenal Feokromosıtoma
Recai Gürbüz, Ali Acar, Esat M. Arslan, Şükrü Çelik, Kadir Ceylan, Şenol Ergüney
Araştırma makalesi
Özeti
Ekstra - Adrenal Feokromosıtoma
Extra-Adrenal Pheocramocytoms :.4 Case Report
Ekstra-adrenal feokromositoma genellikle ret-roperitoneal bolgede. nadiren sernpatik sistemle bir-likte, mesaneden kalatasi tabanma kadar herhangi bir sahada lokalize olabilen ve hipertansiyona yol acan nadir bit- feokrontositoma 20 yasinda erirkin bir kadmda sol renal pedikiil seviyesine yerle§mif bir feokromositoma olgusu su-nohnuour.
Extra-adrenal pheocyroynwctomas generally occur in the retroperiotoneum and rarely seen any-where from the bladder to the base of the skull in as-socation with the svmphetetie nervous system and cause hverta►tion. We report 20 year-old female wit7i extra-adrenal pheocyromacytoma arising from left renal pedicle level review its diagnosis, treatment and follow-up.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tavşan Vaz Deferens Ve Aortasında Alfa-Adrenerak Reseptorler Ve Kalsiyum Kanallarına Kastrasyonun Etkisi
Hülya Dalgıç, Ekrem Çiçek, H. İbrahim Karabacak
Araştırma makalesi
Özeti
Tavşan Vaz Deferens Ve Aortasında Alfa-Adrenerak Reseptorler Ve Kalsiyum Kanallarına Kastrasyonun Etkisi
The Effeets Of CastratIon Alpha-AdrenergIe Receptors And CalcIum Channels In RabbIt Vas Deferens And Aorta
Sunulan bu in vitro çalışma, kastrasyon işlemi uygulanan tavşanlaı-dan 30 gün sonra alınan vaz de-ferens ve torakal aorta preparatlarında ger-çekleştirilmiştir. Kastrasyonun, vaz deferensde elekt-riksel stimülasyon ve noradrenalin uygulantastyla elde edilen cevaplar ile torakal aortada KC1 ka-sılmasının nifedipinle inhibe edilebilirliğ ini ne şe-kilde değiştirdiği araşurılmıştır_ Kontrol ve deneme grubundan alınan pre-parailar. temperatürü 37°C'de sabit tutulan. % 95 02 % 5 CO2 karışımı ile gazlandırılan ve Krehs-Henseleit solüsyonu içeren 25 milik organ han-yosuna alınmıştır. Vaz deferensleı-e submaksimal vol-taj, 0.1 Hz, 1 ms süre ve submaksimal voltaj, 10 Hz ve 0.5 ms olmak üzere iki farklı stimülasyon uy-gulanmıştır. Torakal aortada ise 40 mM KCI'le elde edilen kasılma cevabı üzerine kümülatif tarzda uy-gulanan nifedipinin gevşetici etkisi incelenmiştir. Kontrol grubundan farklı olarak kastre tavşan yaz deferensinde düşük jrekanslı elektriksel alan ile Ni• kasilına cevapları alınamazken, yüksek frekansta elde edilen hifazik cevabın non adrenenjik non ko-linerjik (NANK) komponenti silinmiştir. Stimülasyon uygulanmayan bölümde ise, ekzojen olarak verilen noradrenaline bağlı kasılma cevabının topik 'azının kastrasyon sonrasında kaybolduğu ve spontan kasılmaların oluştuğu görülmüştür. Kontrol ve de-neme grubuna ait tavşanların torakal aortlarında 40 mM KCrle oluşturulan kasılmalar üzerine kü-mülatif tarzda ilave edilen nifedipin, konsanu-asyona bağımlı bir şekilde gevşeme oluşturmuş ve her iki grupta nifedıpinle elde edilen maksimum gevşeme cevapları ile bunlara ait IC50 değerleri arasındaki fark anlamsız bulunmuştur (p> 0.05). Sonuç olarak, tavşan vaz deferensinde adrenerjik ve NANK sinir aracılı cevapların regülasyonunda testosteronun rol oynadığı buna karşın, bu hor-monun torakal aortada nifedipine duyarlı kalsiyum kanallarmin kinetiğini değiştirmediği söylenebilir.
This in vitro investigation has been studied in the isolated vay defer-ens and thoracic aorta obtained fi-om castrated rahhits. The effects of castration on the response of yas deferens to the electrical stimulation and no-radrenalin administration and the changes on in-hibition of KCI induced contraction of thoracic aorta hy nifedipine have been investigated. Pre-parations obtained from control and castrated gro-ups suspended in 25 ml organ bath containing Krebs-Henseleit solution, which was maintained ar a constant temperature of 37°C and bubbled wiht a gas mixture containing 95% 02 and 5%CO2. Two different stimulations wer-e applied tü vas defeı-enses that are submaxirnal voltage. 0.1 Hz, 1 rns duration and submaximal voltage. 10 Hz. 0.5 ms duration. In addition, the inhihitory effect of nifedipine applied cumulative doses orr •ontraction induced 40 mM KC1 was examined. Contrary to the control group, in the castrated rahhit vas deferens no tvi• response ta the low frequency electrical stimulation was oh-served and NANC component of hiphasic response to the high frequency electrical was abolished. In the nonstimulated section of this study, tonic phase of the contraction response tü noradrenalin was aholished and spontaneous contractions occured. The maximum inhibitoıy effects of nijedipine and IC50 values were same for all groups. As a results. it has been concluded that adreneı-gic NANC nerves in rabbit yas deferens were sensitive to the tes-tosterone, however, no effect of' castration on the cakium channels was ohserved in rabbit thoı-acic aorra.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta
Tavşan Torasik Aortasında Ach, Atp Ve Na'e Bağlı Cevaplara L-Name'in Etkisi
Ekrem Çiçek, H. İbrahim Karabacak, Esra Kısmet Atalık, Hülagü Barışkaner
Araştırma makalesi
Özeti
Tavşan Torasik Aortasında Ach, Atp Ve Na'e Bağlı Cevaplara L-Name'in Etkisi
The Effect Of L-Name On Responses Due To Ach, Atp And Na In RabbIt Thorack Aorta
Sunulan bu in vitro çalışmada. endotelli ve endotelsiz tavşan torasik aortasında noradrenalin (NA) ile oluşan cevapların asetilkolin (ACh) ve adenozin 5- trıfosfat (ATP) ile inhibisyonuna ve NA'e bağlı kasılma üzerine nitrik oksit (NO) sentez inhibitörü NG - nitro L-arjinin metil ester (L-NAME)'in etkisi araştırılmıştır. 10-5 M NA, endotelli ve endotelsiz dokuda kasılma cevapları oluşturmuş, endotelli dokuda 10-6 M indometasin ında bu cevaplar, kümülatif konsantrasyonda (10-9 - 10-4 M) uygulanan ACh ile % 77.42 ± 6.29. aynı konsantrasyonda ATP tarafindan da % 65.76 ± 8.06 oranında inhibe edilmiştir. Ortamda L-NAME varlığında ise, söz konusu alanlara bağlı inhibisyon sırasıyla % 28.37 ± 2.50 ve % 21.56 ± 2.55 oranında bulunmuştur. Endotelsiz dokuda ACh'e bağlı inhibisyon meydana gelmezken, ATP NA cevaplarını % 23.17± 2.61 oranında inhibe etmiş ve ortama L-NAME ilavesi bu cevabı değiştirmetniştir. Bir başka bölümde kümülatif konsantrasyonda (10-9 - 10-4 M) uygulanan NA'e bağlı kasılma cevapları endotelli dokuda 10-6 L-NAME varliğında % 131.56 ± 8.43 oranında bulunurken, endotelsiz dokuda L-NAME'e bağlı bir etki görülmemiştir. Çalışmada ayrıca L-NAME'in bazal gerilim üzerine etkisiz olduğu da saptanmıştır. Elde edilen sonuçlar; kullanılan dokuda NA ile oluşan kasılmaların ACh ile inhibisyonunda endotel tabakasının sağlam olmasının gerektiğini, buna karşın ATP gevşemelerinin endotelden bağımsız olarak da gerçekleşebileceğini, ayrıca L-NAME'in endotelli dokuda her iki ajana bağlı NO aracılı gevşemeleri inhibe ettiğini ve NA'e bağlı kasılmaları da artırdığını göstermektedir.
in the pı-esent study, the ejfects of IVG-nitro L-arginin nıethyl ester (L-NAME), a nitric oxide (NO) synthesis inhibitor. on the contraction due to noradrenaline (NA) and on the inhibition of the NA-induced contractik responses by acetylcholine (ACh) and adenozine 5-triphosphat (ATP) have been investigated in rahhit thoracic aorta with ot- without endothelium. 10-5 M NA-induced contractile responses in tissues with or without endothelium and in the tissue with endothelium, the inhihition of these contraction was found 77.42±6.29 % and 65.76±8.06 %, respectively by addition of cumulative concentration (10-9 - 10-4M) of ACh and ATP. In the presence of L-NAME, the inhibition due to of these agents was found as 28.37±2.5 % and 21 .56±2.55 % respectively. While any inhibition due to ACh does not occur in the tissue without endothelium ATP inhibited the reponses of NA at the rate of 23.17±2,61 % and addition of L-NAME to the mediurn did not change the responses. In another pan, in the tissue with endotheliunı the NA (10-9 - 104M) induced contractik responses was found 131 .56±8.43 % in the presence of L-NAME (10-6M) Whereas there's no effect due ta L-NAME in the tissue without endothelium. It has alsa been reported that L-NAME has no effects on the hasat tension, in this study. The ı-esults suggested that, an itact endothelium is essential for the inhihition of the muscle contraction with ACh in tissues ıısed. Morover alsa found that ATP-relıvcations vı'ere free from endothelium, in addition that L-NAME inhihits NO-mecliated relaxations due ta hoth agents in endothelial tissues and increased the contractions due ta NA, too.
PDF
Benzer Makaleler
Editöre Eposta